Nihat gerçeği!

A -
A +

Nihat Kahveci, bu ülkede son dönemde yetişen birkaç sayılı yıldızdan biridir. Milli Takım, 2008'de Avrupa üçüncüsü oldu ise bu başarıdaki en büyük pay şüphesiz Nihat'ındır. Bu ülkeyi İspanya'da şanla şerefle temsil eden kramponlu diplomattır o. Fakat insan hafızası bunları çabuk unutuyor, o büyük futbolcuya sanki futbola dün başlamış gibi değer biçiyor, heyhat! İşte bu büyük haksızlık! Gelelim, Nihat'ın öfkesine, bu gazeteci dostum Turgay Demir'in eleştirisine mi, hayır. Zirve yapmış sporcular, beklenmedik çöküşlerde bu tür çöküşü yaşarlar, eleştiriyi ödül olarak kabul edecekleri yerde hakaretmiş gibi algılayıp, gereksiz çatışma ortamına girer ve psikolojik boşluğa düşerler. Bunun dünyada birçok örneği var. Bu süreç iyi idare edilemezse; hep beraber kazanmamız gereken değerleri bir ülke ayaklar altına alırsa, sadece futbolcu kaybetmez, kulüpler, ülke futbolu ve spor medyası için de gerçek erozyon başlar. İşte Nihat gerçeğinin özeti budur. GÜNÜN SORUSU "Sporun çılgın projesi ne?" İlla da kanun mu olmalı! UEFA, Avrupa Ligi'nde PSV Eindhoven ile oynadığı iki karşılaşmada ırkçı tezahüratta bulunan G.Rangers taraftarlarına 80 bin euro ceza verdi. G.Rangers Kulübü'ne de kupalardaki ilk deplasman maçı için taraftarına bilet satamama cezası kesti. Üç yıl içinde aynı hareketin tekrarı halinde, G.Rangers'a bir maç saha kapatma cezası vereceğini duyurdu. Sorarım size, UEFA bu cezaları, kanun gücüne dayanarak mı verdi, yoksa UEFA Disiplin Talimatı'na göre mi? Her şeyin çözümünü kanun gücünde arayanlara duyurulur. Hoş geldin Erdener! TMOK'ta değişim kaçınılmazdı, oldu; Prof. Dr. Uğur Erdener, Togay Bayatlı'nın istifasıyla boşalan başkanlık koltuğuna oturuverdi, dilerim sporumuza uğurlu olur. Çünkü TMOK'un buna her zamankinden çok daha fazla ihtiyacı var bugün. Malum, çok yakın zamana kadar hep bir bütün halinde hareket eden TMOK, otorite zaafı sebebiyle son yıllarda; atletler, yelkenciler, boksörler, voleybolcular ve medyacılar gibi kırk yamalı bohçaya dönmüş, hareket kabiliyetini kaybetmiş, içeride-dışarıda ağırlığını zayıflatmıştı. Sportif sahadaki gelişmeleri takip ve ayırt edebilecek algı ve sezgi melekesini dahi kaybetmişti. TMOK yönetimi içindeki bazı mümtaz simalar da bu durumdan şikayetçi oldukları halde, memnuniyetsizliklerini ulu orta ifade edemiyor, dost meclislerinde "aramızda kalsın" diye dillendiriyorlardı. Bu trajikomik ortamda Akil Adamlar Topluluğu öne çıktı, bir orta yol için ciddi gayretler sarf etti. Fakat anlaşılamadı, bu çaba, "Birilerinin koltuk hırsı" olarak değerlendirildi ve TMOK'un başındakiler, "seçim" isteyen TMOK'un saygın üyelerini mahkeme kapılarına düşürdü. Olacak şey mi, bu! Ama koltuk hırsı insanın gözünü kör ediyor. Her neyse, anlatmaya çalıştığım şey şu; şimdi bütün bu olumsuzlukları geride bırakacak yeni ve umut dolu bir dönem başladı. Hacettepe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Uğur Erdener'in TMOK'un başına geçmesi çok isabetli bir tercih. Dikkat edin, "seçim" diyemiyorum "tercih." Çünkü bu bir tür görevlendirmedir. Ama olabileceklerin en iyisi olmuştur. Şimdi, Türkiye'nin IOC'deki tek genel kurul üyesi olan Prof. Dr. Erdener'e düşen öncelikle TMOK üyelerini tek yumruk haline getirebilmesidir. Erdener Başkan, bunu başarır; GSGM, Federasyonlar, kulüpler, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, üniversiteler ve diğer sivil toplum kuruluşları ile doğru iletişimi kurabilirse, TMOK ülke sporunun lokomotifi olarak eskisinden çok daha güçlü olarak, yücelir. Aksi takdirde, gelen gideni aratır ki, şahsen gönlüm buna hiç rıza göstermez. Bravo Yunus Akgül Otuz beş yılda ne bürokratlar tanıdım; bir kısmı sırf siyasilere şirin görünmek uğruna, "yanlışa boyun eğer" asla "doğru"yu seslendiremezdi. Bir kısmı da, siyasetten aldığı güçle içi boş vaatlerde bulunur, ama görevi bitince, "Ne dedim ne yaptım?" muhasebesine dahi girmez, arkasına bakmadan kaçarcasına giderdi. Zaman mı değişti, insan mı bilmem. GSGM'nin başında Yunus Akgül, diye biri var ki, bu iki tipe de uymuyor. Dikkatle takip ediyorum; Akgül'ün kimseye müdanası yok, tam bir Deli Dumrul! Nereden gelirse gelsin, "Hamili yakınımdır" tarzı kadro dayatmalarına boyun eğmiyor. Tavizsiz, ekibine sahip çıkıyor. "Olimpiyat" diyorsunuz, "Maketle talip olma devri çok gerilerde kaldı!" diyor. Erzurum'a Kış Oyunları'nı soruyorsunuz, "Erken" diyor, "Sadece tesisle olmaz bu iş. Önce, ülkede sporu hayat tarzı haline getirmeliyiz. Olimpik insanı yetiştirmeliyiz. Sonra Avrupa ve Dünya şampiyonaları düzenlemeyiz, uluslararası federasyonlara üst düzey yöneticiler yetiştirmeliyiz daha sonra bunları istemeliyiz" diyor. Helal olsun! Türk sporunun işte böyle gerçekleri seslendiren Deli Dumrullara ihtiyacı var.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.