"Güzel sükûtunla iftihar et!.."

A -
A +

Lokman Hakîm hazretleri, bir gün oğluna şöyle nasihatte bulunur: "Yavrum! İnsanlar, güzel konuşmaları ile iftihar ederken sen de, güzel sükûtunla iftihar et!"
Dilin cirmi küçük ama cürmü büyüktür, demişler atalarımız. İnsanı cennete de götürür, cehenneme de. Nice insanlar yaptıkları konuşmalarla öldürülmüş veya yıllarca hapis yatmıştır. Niceleri de, yaptıkları güzel konuşmalarla takdir toplamış, yüksek makamlara çıkmış, büyük nimetlere kavuşmuştur... Bunun için dilimize sahip olmalıyız. Konuşmaya başlamadan, konuşacaklarımızı kontrol etmeliyiz. Söyleyeceğimiz söz, kendimize veya başkasına bir fayda sağlayacaksa konuşmalıyız. Konuştuklarımız bir işe yaramayacaksa boşu boşuna konuşmuş oluruz.
Akıllı adam, düşünür sonra konuşur. Ahmak ise, konuşur sonra düşünür. Konuştuktan sonra iş işten geçmiştir, ok yaydan çıkmıştır. Pişmanlık fayda vermez artık.
Mümkün olduğu kadar az konuşmalıyız. Çok konuşmak ahmakların alâmetidir. Ahmakların birçok alâmeti vardır: Bir, çok konuşur, iki, sür'atle cevap verir, daha karşıdaki sorusunu bitirmeden o cevaplandırmaya başlar. Üç, çabuk güvenir karşısındakine. Sormadan soruşturmadan bir iki güzel sözüne aldanır ve ona güvenir.
Rabbimiz bize bir dil vermiş, iki de kulak, üstelik dilimizi de iki kilitle kilitlemiş. Dişlerimizle dudaklarımız. Bu, şu demektir; konuştuklarımızdan daha çok dinlemeliyiz...
Âlimin yanında susarsak, ilmimiz artar. Cahilin yanında susarsak sabrımız artar. Çünkü cahil saçma sapan konuşur, onu dinlerken sabretmek zorunda kalırız, bu da bizim olgunlaşmamıza sebep olur.
Lokman Hakîm, bir gün oğluna şöyle nasihatte bulunur:
-Yavrum! İnsanlar, güzel konuşmaları ile iftihar ederken sen de, güzel sükûtunla iftihar et!
Hadis-i şerifte buyuruluyor ki: (Allah'a ve ahiret gününe iman eden kimse, konuşmalarına dikkat etsin. Ya doğru konuşsun veya sussun. Çünkü ağızdan çıkan bütün sözler melekler tarafından kaydedilir ve hesabı da görülür.)
Gereksiz yere konuşmamalı ve bizi ilgilendirmeyen soruları sormamalıyız... Yolda karşılaştığımız kişiye nereden geldiğini veya nereye gittiğini de sormamalıyız. "Falanca adam bizi davet etti" veya "falancaya gidiyoruz" dese, bizim de tanıdığımız ise "bizi niçin davet etmedi" diye ona güceniriz...
Dünyada iken birbirimize çok soru soruyoruz. Mesela; "adın nedir, kaç yaşındasın, ne iş yapıyorsun, tahsilin nedir, yabancı dilin var mı, evli misin, kaç çocuğun var?" gibi birçok soru... Kabre girdikten sonra sorular teke iner: "Amelin nedir?"
Bugünkü yazımızı Resûlullah efendimizin şu hadîs-i şerifiyle bitirelim: "Susan kurtuldu."