Önce, doğru bir itikat sahibi olmak lâzım...

A -
A +

İtikadı bozuk olanın yaptığı bütün ibadetler geçersizdir, kabul olunmazlar. Yaptığı ibadetler onu cehennem ateşinden kurtaramaz.

 

 

 

Bozuk itikat, yani bid'at kalp hastalıklarından en tehlikelisidir... Bilhassa zamanımızda Müslümanların çoğu, bu kötü hastalığa yakalanmışlardır. His organları ile anlaşılamayan, hesap ile ulaşılamayan şeylerde akıl yürütmek insanı bu hastalığa sürükler...

 

Aklın ermediği ve yanıldığı şeylerde akla uyarak hareket etmek cahilliktir. Böylelerine uymak; onları taklit etmek ahirette çok büyük sıkıntılara sebep olur...

 

Elbette, insanın kendi aklı ile bu ince, hassas bilgileri bulması mümkün değildir. Herkes kendi aklı ile bu bilgileri bulmaya çalışırsa, yeryüzündeki insan sayısı kadar bozuk düşünce, itikat ortaya çıkar. Herkesin düşüncesi, anlayışı, fikir yapısı bir değildir. Dünyalık meselelerde bile insanlar başka başka düşünmektedirler. Dünya işlerinde böyle olunca, aklın ermediği ahiret bilgilerinde doğruyu bulmak hiç mümkün olur mu?

 

Bu durumda, inanmış her Müslümanın yapması gereken şey, kendi aklını devreye sokmadan, hakiki İslâm âlimlerinin bildiklerine tabi olmaktır. Onlar imanın nasıl olması lâzım geldiğini bildirmişlerdir. Doğrusu da budur.

 

Peygamber Efendimiz (aleyhisselâm) ve Eshabının itikatlarını, doğru olarak tespit edip bizlere bildiren, sadece Ehl-i sünnet âlimleri olmuştur. Zaten ben "Ehl-i sünnet itikadındayım" demek, "Onlar nasıl inanmışlar ise ben de onlar gibi inandım" demektir.

 

Düzgün itikat çok önemlidir. Çünkü, yapılan bütün ibadetler buna bağlıdır. İtikadı bozuk olanın yaptığı bütün ibadetler geçersizdir, kabul olunmazlar. Yaptığı ibadetler onu cehennem ateşinden kurtaramaz.

 

Demek ki, önce doğru bir itikat sahibi olmak lâzım gelir. Yetmiş üç fırkanın tek kurtulanı Ehl-i sünnet inancına sahip olanlardır. Diğer yetmiş ikisi dalâlet fırkasıdır. Yetmiş üç "altın"ın içinde "hakiki" olanı budur. Öbürleri sahtedir!..

 

Allahü teâlâ, Müslümanlardan, Peygamber Efendimizin ve Eshabının inandığı gibi iman etmelerini istemektedir.

 

Sevgili Peygamberimiz (aleyhisselâm) vefât edince insanlar dinlerini Eshâb-ı kirâmdan (aleyhimürrıdvan) öğrendiler. Hepsi aynı imânı, Ehl-i sünnet itikâdını kendilerinden hiçbir şey katmadan, Resûlullah Efendimizden öğrendikleri gibi naklettiler.

 

Mezhep imamlarımız, Silsile-i aliyye büyüklerimiz ve diğer büyük âlimlerimiz bu saf ve doğru imânı kitap hâline getirerek bize intikal ettirdiler. Bu büyüklerimize ne kadar dua etsek yine de azdır. Onlara ait olan kitapları çok okumalı ve onların gösterdiği yolda yürümeye gayret etmeliyiz...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Nedim 18 Temmuz 2024 11:11

İtikad konularında yorumla hata etmek küfürdür.Dinin aslı zarurari diniyye konularında bilmemek mazeret değildir.araf 172-173 ve Tevbe 6 vb bakın.Zarurai diniyye yi bilmeyen müslüman değildir.Osmanli sonrası İslam dünyasında bir plan dahilinde şeytan ve onun adamları olan kâfirler insanları itikad cahili yapıp itikad ten sonra lazım olacak fıkıh (fer'i) alanına ve oda istedikleri şekilde ki konulara yonlendirdiler.Resmi kurumları eliyle insanlara zarurari diniyye ogretilmiyor veya yanlış eksik anlatılıyor anlayanlarin da itikadı ehlisunne itikadı değil.. Osmanlı sonrası İslam dünyasında milyarlarca insanların çoğu bu halde iken ve hakta olan ve batıl olan bir birinden ayristirilmadigi halde(Resulullah sav yöntemi tersi yapılıyor) insanlara İslam muamelesi yapmak yaptırmak insanları itikaden cokermektir.Bunca aleni sapkınlıklar olduğu hâlde müslüman muamelesi yapmak tehlikeli..yoksa imam Gazali rahimullallah'in kendilerine müslüman diyen şahadette bulunan ibadet eden fakat inançlarında üç noktadan küfür tesbit ettiğinden böyle hassas olması örnektir