Ben milletvekili olsaydım...

Sesli Dinle
A -
A +

Kamuoyunda Sosyal Medya Yasası denilen gerçekte “Basın Kanunu” olarak geçen yasadaki 29. Maddeden gerçekten hiç hoşlanmadım, acayip canım sıkıldı. Bu olmaz, olamaz diyordum lakin fena yanılmışım!

 

Kendim bir polemik ve dedikodu yazarı değilim hayatımda hiç olmadım, olmayacağım da. Kimi yazarların yaptığı gibi her meseleye muhalif duygular besleyen, klavyesinin başında sağa sola saldıran, beğenmediği veya hasmane duygular beslediği insanları rencide eden bir kalem erbabı olmaktan daima imtina ettim.

 

Kasıtlı yalan, yanlış haber yapanlar var bu ülkede. Halkı kışkırtmak isteyenler de var. Ülkenin bekasına kasteden söz ve söylemlerde bulunanlar da…  Ancak bunların yanında kalemini sadece hak ve hakikat için, vatan ve millet için kullanan yazarlar ve gazeteciler de var.  

 

Şimdi kalem mesuliyetini iman derecesinde benimseyenlerle kalemini silah gibi kullananlar aynı kefede tartılacaklar. Hukuk bir yorumdur, adalet nereden baktığınıza göre terazide yer değiştirebilir zira. Dolayısıyla hak ve adalet terazisini elinde bulunduran erk değiştikçe yorum da dönemin zihniyetine göre değişiklik gösterebilir öyle değil mi? Hukuk tarihimiz bu örneklerle doludur zira.

 

Şimdi ne olacak?

 

Hapse atılma korkusuyla birçok yazar, gazeteci etliye sütlüye karışmayacak mesela. Kimi gezi yazılarına verecek kendisini, kimi yemek tarifi verecek, kimi magazin yazacak, kimi siyasi yalakalık yapacak, kimi de buraya kadar deyip yazmayı ve anlatmayı bırakacak!

 

Osmanlının ünlü gazetesi Tasvir-i Efkâr'da şu slogan yazardı: “Barika-i hakikat, müsademe-i efkârdan doğar.” Yani “Hakikat şimşeği fikirlerin çatışmasından doğar.”

 

Bir halk ozanı da şöyle demiş: “Koyun kurt ile gezerdi fikir başka başka olmasa!”

 

Tefekkürün tekamülü hürriyetle mümkündür!

 

Bu kanunu çıkaran, oy veren bir milletvekili olsaydım şayet geleneksel medyayı strese sokan, yazmayı ve düşünmeyi zorlaştıran 29. Madde yerine Türk aile yapısını dinamitleyen kimi sosyal medyaları kapatmak için mesai yapardım. Sosyal medyanın kimi mecraları var ki yuvaları yıkıyor, toplumun ahlakını dinamitliyor, değerler manzumesini tarumar edip insanımızı zıvanadan çıkarıyor!

 

Evli barklı çocuklu kadınların, aile babası olan erkeklerin bu mecralarda tanıştığını, akabinde neler olup bittiğini televizyonlardaki kadın programlarında şahit oluyoruz, gördüklerimiz ve duyduklarımız karşısında afallıyoruz.

 

Şimdi soruyorum, Türk aile yapısı, düşünce suçundan daha mı önemsiz? Ailemiz temelinden çatırdıyor! Mahkeme tutanakları incelendiğinde sosyolojimizin nereye doğru gittiği açıkça görülüyor.

 

İktidara çok yakın bir televizyon kanalındaki programda denk geldiğim hadiseye bakalım: Evli ve çocuklu kadın, evdeki bütün birikimleri alarak malum sosyal medyada tanıştığı kendisi gibi evli ve çocuklu erkeğe kaçıyor!

 

Bir öteki de evdeki kurban etlerini alıp kaçıyor sosyal medyadan tanıdığı kişiye! Eskiden genç kızlar bohçalarına çeyiz koyup kaçarlardı, günümüzde de kimi evli kadınlar bohçalarına kurban eti doldurup evli erkeklere kaçıyor!

 

Tekerlekli sandalyedeki engelli kocasını, biri engelli beş çocuğunu yüzüstü bırakıp bir başka evli adama kaçan kadına (diğerlerine de) bu erkekle nerede tanıştın diye soruluyor. Verilen bütün cevaplar malum sosyal medyayı işaret ediyor!

 

Beyefendiler, Hanımefendiler,

 

Ben milletvekili olsaydım, bu meselelere çözüm arardım, bu malum medyaların kapatılması için teklif verirdim. Türk aile yapısının bekası için düşünürdüm, çareler üretirdim, kanun teklifleri hazırlardım.

 

Mamafih ben milletvekili değilim ve 29. Maddeye dikkat kesilmiş bir yazarım!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.