Aydın, entelektüel, münevver, ziyalı…
Bir ülkenin fikir üreten, düşünen, dünü ve bugünü tahlil edip yorumlayan, analizler yapan, devletinin ve milletinin çıkarları doğrultusunda fikir beyan eden ve hiçbir erkin gölgesinde kalmayan kimseye ben münevver demeyi tercih ediyorum.
Münevver her şeyden önce protest bir kişiliktir.
Şan şöhret, mal mansıp, istikbal için hiçbir güce taviz vermez. El öpmez, makam dilenmez, gereksiz övgü ve yergilerden kaçınır, fikirlerini terazide denkleştirir, şartlara göre görüşlerini değiştirmez, tenakuzdan beridir…
Münevver, şahsiyetli bir kişiliktir. Doğruya doğru, yanlışa yanlış demeyi bilir. Adabımuaşeret nedir, nezaket nedir, nezahet nedir, örf nedir, âdet nedir, töre nedir… Yaşar ve yaşatmaya çalışır. Milletinin ve devletinin çıkarlarını kendi çıkarlarının üzerinde tutar, gerektiğinde bu uğurda bedel öder!
Münevver dirayetli kişiliktir. Nefis terbiyesinden geçmiş, istek ve arzularını törpülemiştir. Nefsine ne ağır geliyorsa yapmayı öğrenmiş, bilgelik eşiğini geçmiştir…
Münevver milletin tarihini, edebiyatını, sosyolojisini, kültürünü, folklorunu, mensup olduğu dini hakkıyla bilendir. Hak ve hakikatin peşindedir daima. Dürüsttür, kalem mesuliyetinin şuurundadır. Bilim onun için Hakk’a ve hakikate giden bir araçtır. Ruh dünyasıyla tenasüp içindedir.
Peki bu kadar ağır yükü olan münevver kişilik bugün nerededir?
Heyhat ki münevverlerimiz kayıp, aranıyor! Kimi ekmek peşinde, kimi koltuk, kimi şan şöhret peşinde! Kimi de küsüp köşelerine çekilmiş… Onların yerine ağzı olan herkes konuşuyor!.. Tarih çarpıtılıyor, dinimiz çarpıtılıyor, hakikat çarpıtılıyor. Ağzı olan tıynetinin gereğini yapıyor... Bu gidiş hayra alamet değil!
En tuhaf olanı da halk öyle bir seviye ve kıvama geldi ki “münevver” veya “aydın” denilen kimselere inanmıyor, saygı duymuyor! İnandığı sözde aydınların hataları ve yanlışları yüzünden toplum münevverden daha çok siyasilere güveniyor! Oysa siyasetçi tribünlere oynar, iktidara gelmek ve iktidarda kalmak için politikalar geliştirir.
Oysa “Münevver”, hakikatin peşinde olandır. Yani siyasilerden çok bizim “münevver” dediğimiz kimselerin sözü dikkate alınmalı idi. Sanırım biz o treni çoktan kaçırdık. Düşünce tarihimiz hiç böyle bir yavanlık görmemiştir herhâlde! "Kaht-ı rical" denilen bu çağın zararlı etkilerini gelecekte hep beraber yaşayacağız.
Mesela Orta Doğu ülkeleri…
Önce münevverleri ortadan kayboldu. Sonra bu milletleri millet yapan her ne varsa sigaya çekildi. Moral değerler sigaya çekildikçe toplum ayrıştı, millet ayrıştıkça devletler zayıfladı. Bu kakofoni sosyolojideki bütün katmanlara yayıldı. Her katman kendine bir lider buldu, İslam dini kırk yamalı bohça misali ayrıştıkça ayrıştı.
Aslında her biri birer silahlı güç olan değişik örgütler devletlerin içine yuvalanıp devletlere ortak oldu. Artık çöldeki herhangi bir köy bile başlı başına bir devlet olmuştu. Eğitim, bilim, sanat ve töre bitmiş, örgüt liderlerinin söyledikleri hakikatin ta kendisi olmuştu.
Batılı devletlerin oyuncağı olmuş bu örgütçükler, bu devletleri içeriden zayıflatıp işgale açık hâle getirdiler. Devletlerin ordusu, polis teşkilatı ve istihbaratı içten içe çürüdü ve yok oldu.
Lübnan güya bir devlet değil miydi? Lübnan ordusu nerede? Silahları nerede? İsrail’e karşı neden gereken cevabı veremiyor? Hiç kimse bunlardan söz etmiyor. Lübnan ve benzeri ülkelerin niçin içten içe çürüdüğünü anlatmıyor!
Hasılı, millet olarak gerçek münevverlerimizi çekildikleri köşelerinde bulup sahneye çıkarmalı ve onların ziyalı sözlerine kulak kesilmeliyiz. Bu gidiş, gidiş değil nitekim. Bizden hatırlatması...
Bu dünyânın hesâbını bizden isterler/Ânın için el çektiler velîler...
Tebrik ederim. Eline diline sağlık.