Şehirlerimiz, nehirlerimiz…

Sesli Dinle
A -
A +
Deprem, ara ara şehirlerimize yoklama çekmeye devam ediyor.
 
Ama hâlâ 6 Şubat felaketinden ders almamışız ve almaya da niyetimiz yok! Öylesine para pul hırsı gözümüzü bürümüş ki ne insan hayatı, ne geleceğimiz umurumuzda…
 
Düzgün planlanmış tek bir şehrimiz bile yok ne yazık ki! Şehirlerimiz birer beton yığını ve gün geçtikçe betona olan iştiyak artıyor. Bir insanın ömür boyu çalışıp çabalayarak, alın teri dökerek sadece bir ev satın alabildiği bir ülkede ciddi bir akıl tutulması yaşanıyor aslında lakin gören yok!
 
Ev dediğimize de bakmayın. Gökyüzüne uzanan bilmem kaçıncı katta yer alan etrafı dört duvarla çevrili taş çatlasa yüz metrekarelik bir boşluk! Düşününce aslında sadece beş on duvar satın aldığınızı da görürsünüz…
 
Bu hile kim tarafından hayatımıza sokuldu, biz bu bina veya apartman kültürüne nasıl teşne olduk açıkçası artık düşünmek istemiyorum... 
 
Birçok nehrimiz de öyle kirletildi öyle hor kullanıldı ki bugün o gümrah nehirlerimizin esamesi okunmuyor. Kızılırmak, Ergene, Yeşilırmak, Sakarya vs. nehirleri eskisi gibi değil artık. Nehirlerimiz hızla kuruyor, tükeniyor. Peki, yarınlarımız su olmadan, nehir olmadan nasıl yaşayacak?
 
Maalesef bütün tabiat zenginliklerimizi böyle fütursuzca kullanıyoruz.
Kendimiz yetmezmiş gibi elin adamı da gelip aramıza karıştı. Karadeniz yaylaları, Kocaeli ve Sakarya dağları Orta Doğulu zenginlerin villalarıyla doldu taştı. Biz hiç mi torunlarımızı, yarınlarımızı ve geleceğimizi düşünmeyiz? Gelecek kuşakların başka vatanı var mı? Soruyorum!
 
Şehirlerin bağrındaki gecekonduların “kentsel dönüşüm” planlarından söz edip öte yandan yeni gecekondu alanları açıyoruz! Bu çelişkiyi anlamakta gerçekten zorlanıyorum. Müstakil evler bugünlerde revaçta. İnsanlar deprem korkusundan aşırı büyük paralarla bu evlere yöneldiler. Ancak bu müstakil evler de öyle dip dibe, burun buruna inşa ediliyor ki insanların nefes alacak hâlleri kalmıyor. 
 
Yarın bu evler de kentsel dönüşüm için problem olacak! Burada tarihe not düşeyim. Akıl etmek, düşünmek veya tefekkür etmek zaten bu topraklardan sürüldü. Bir belediye başkanı, bir kentin Şehr’ül Emin’i öteyi beriyi, yarını düşünmeden tarım topraklarını imara açar mı? Bizde açıyor, hem de gözünü kırpmadan!
 
Neredeyse bütün şehirlerimiz, ilçelerimiz, kasabalarımız ve köylerimiz tel tel dökülüyor. Yeşilin yok edildiği dar caddeler, havasız ve boğucu sokaklar, göz zevkimizi bozan binalar, evler hakikaten insanın asabını bozuyor. Bizim şehirlerimiz ne Batılı ne de Doğulu olmayı başardı. Şehirlerimiz insanımızın karakterini de şekillendiriyor maalesef! Ne Doğulu ne de Batılı olabilmiş "arafta kalmış" bir insan modeli ki bu durum geleceğimiz adına gerçekten de kaygı verici…
 
Yüz yıl Bolşevik baskısına maruz kalan kimi tarihî Türk şehirlerinde o ruh ve kimlik muhafaza edilmiş. İşte Semerkant, Buhara, Hive, Kazan, Gence vs… Rusya demişken St. Petersburg şehrine bakınız. Tarihî şehir öylece dondurulmuş sanki. Avrupa şehirleri de öyle, Balkanlar da…
 
Maalesef öz kültürünü, şehirlerini, tabii zenginliklerini böyle hoyratça yele veren bir biz varız sanki. İstanbul bu hâle mi gelmeliydi? Asırlarca dantel gibi, gergef gibi işlenmiş ve Türk İslam mührü vurulmuş şehri yarım asırda ne hâle getirdik? Bu talihsiz bir hikâyedir ve bu hikâye bütün mimarlık fakültelerinde ve tarih bölümlerinde okutulmalıdır...
 
Hâsılı şehirlerimiz ve nehirlerimiz üzerinde şehir bilimciler ve iklim bilimciler hassasiyetle durup ciddi ciddi düşünüp siyasileri uyarmalıdır. Yoksa bu gidişle torunlarımız bize rahmet değil, beddua okuyacaklar!
 
Herkes bunu böyle bilsin...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.