Sosyolojimiz bir cinnet ve şiddet sarmalında maalesef.
Yıllardır bunu ısrarla dile getirmekten hiç bıkmadık lakin duyan olmadı. Bu aralar yine “kadına şiddet” adıyla bu mesele bambaşka bir yöne doğru gidiyor. Meselenin bütün veçheleriyle idrak edildiğini sanmıyorum.
Ülkemizde kadına şiddet her geçen gün tırmanma eğiliminde. Eskiden şiddete uğrayan büyük oranda yetişkin kadınlardı. Bugün artık iki yaşındaki bebekten, sekiz yaşındaki kız çocuklarına, on sekiz yaşına gelmiş gencecik kızlara kadar bütün kadın cinsi, bu şiddet sarmalının kurbanı olabiliyor ne yazık ki!
Şiddet her yerde…
Erkekler şiddete uğramıyor mu? Aslında kadının da erkeğe şiddeti var bu ülkede. Bir ay evli kalıp boşandığı bir adamı bir ömür boyu nafakaya mecbur ve mahkûm eden bir anlayış da erkeğe şiddettir aslında! Maaşına veya gelirine ortak edilen o kadınların büyük çoğunluğu ya çalışıyor ya başka bir erkekle nikâhsız yaşayarak nafaka almaya devam ediyor! Bu bir erkeğe şiddet değil midir?
Sadece bu mu? Hayır!
İş yerlerinde konum ve nüfuzlarından güç alarak kendilerinden daha az güçlü veya eğitimsiz erkeklere küfreden, aşağılayan bir erkek şiddeti var ve eve gidince hüngür hüngür ağlayan gariban erkekler var bu ülkede! Mobbing, elle tutulup görülmeyen ama güçlü olanın kin ve öfke kusan yegâne silahı…
Dijital şiddet zaten çığırından çıkmış vaziyette.
Gücü yeten yetene. Hesabı kabarık olan, birkaç cümle ile hasım olduklarının üzerine takipçilerini salarak linç ettiriyor ve bundan büyük keyif alıyor. Linç edilen kişinin hem psikolojisi hem de onuru zedeleniyor ve ne yazık ki bu saldırıların büyük çoğunluğu mahkemeye kadar ulaşmıyor!
Ülkede çığırından çıkmış bir sosyolojik çürüme var maalesef. Ruh sağlığını kaybetmiş, dengesiz ve her türlü suça gırtlağına kadar batmış yüz binlerce insan cadde ve sokaklarımızda bizlerle birlikte geziniyor, yaşıyor, yiyip içiyorlar. Her yerdeler. Polisimize dahi saldıracak kadar gözlerini karartmış ilginç bir suçlu kitlesi var. Bu insanlara eğitimsiz, hasta, bağımlı ve suça eğilimli demekle mesele hallolmuyor. Adalet mekanizmasının acilen bu sorunlu kitleyi toplayıp ait oldukları yere bırakmasını bekliyor ve umuyoruz.
Lakin sevgili okur, bir de sözde aydın(!) şiddeti var desem şaşırmazsınız değil mi? Gazeteci, akademisyen, yazar, sanatçı vb. nice tanındık insanın, okurlarına galiz küfürler ettiğini görüyoruz. Yaşı seksene dayanmış bir yazarın önceki gün yazısına gelen tepkiler karşısında okurlarına çektiği muamele karşısında afalladım. Neredeyse yazısının altına yorum yapmış bütün okurlara hakaret etmişti… Okur, bir yazarın velinimeti değil mi diye düşündüm. Belli ki yazar dayımızın bir okur derdi yok! Alınız size bir okuryazarlık şiddeti!
Sanatçı geçinen tayfa ise gerçekten ibretlik!
Halkın şöhret ettiği, para kazandırdığı bu insanların sözlü şiddetini hiç kimseler görmüyor. Söz sanatlarının arkasına saklanarak bu coğrafyayı, bu milleti durmadan aşağılayan bu tuzu kuruların yaptığı da şiddet değil midir?
Hasılı şiddet her yerde.
Sosyolojik şiddet sarmalını “Kadına şiddet” adı altında daraltmak meseleyi çözmez. Nitekim bu anlayışla bütün topluma sirayet etmiş olan bu büyük şiddet salgınını tedavi de edemeyiz, nihayete de erdiremeyiz. Meseleye bütüncül bir yaklaşımla bakmak durumundayız.
Ülkede gitgide artan, alevlenen, çeşitlenen bu sosyolojik buhranı durdurmanın yegâne yolu, meseleyi bütün boyutlarıyla teşhis etmek, ertelemeden, saklamadan, üzerini örtmeden ne gerekiyorsa yapmaktır.
Yoksa bu gidiş kötü, çok kötü ve hatta çok ürkütücü...