Berlin’den Ankara’ya uzanan diplomatik hatta, son günlerde yoğun bir soğuk rüzgâr esiyor. Almanya, yaklaşık 30 adet Eurofighter Typhoon savaş uçağının Türkiye’ye ihracatına onay vermediğini açıkladı. Gerekçe ise iç siyasetimize doğrudan müdahale anlamı taşıyan bir konu: İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması.
Almanya’da geçici görevle hükûmette bulunan Yeşiller’in de etkisiyle alınan bu karar, sözde “demokratik değerler” bahanesiyle gerekçelendiriliyor. Ancak ortada sadece bir silah satışı meselesi yok. Bu; Türkiye’nin egemenliğine, bağımsız iç siyaset yürütme hakkına ve bölgesel güç olma yolundaki yükselişine karşı yöneltilmiş açık bir mesajdır.
NATO müttefiki olan Türkiye’ye yönelik bu silah ambargosu, demokrasi adına değil, aslında Türkiye’yi köşeye sıkıştırma politikasının bir parçasıdır. Aynı Almanya, Katar’a, Suudi Arabistan’a ya da BAE’ye askerî teçhizat gönderirken “değerler” vurgusu yapmazken, Türkiye söz konusu olduğunda birden hukuk ve etik şapkası takmaktadır. Bu, Batı’nın Türkiye söz konusu olduğunda nasıl ikiyüzlü bir refleksle hareket ettiğinin yeni bir örneğidir.
Ancak Türkiye artık eski Türkiye değildir.
Eurofighter dört ülkenin (Almanya, İngiltere, İtalya ve İspanya) ortak üretimi olan bir savaş uçağı. İngiltere ve İspanya satışa olumlu yaklaşırken Almanya “veto” kartını oynadı. Bu da yalnızca Türkiye-Almanya hattında değil, Avrupa savunma politikası içinde de ciddi çatlakların olduğunu göstermektedir. Stratejik özerklik hedefi koyan bir kıtanın, bu kadar parçalı duruş sergilemesi Türkiye açısından bir zaaf değil, tam tersine bir fırsattır. Çünkü artık biz, tek bir kapıya mahkûm değiliz.
Ve bu fırsat, Baykar gibi millî teknoloji öncülerinin omzunda yükselmektedir. Bayraktar TB2 ile adını dünyaya duyuran Baykar, bugün AKINCI ve insansız savaş uçağı KIZILELMA ile âdeta bir çağın eşiğini aralamaktadır. Almanya’nın “hayır” dediği her fırsat, Türkiye için kendi göbeğini kesme vesilesine dönüşüyor. Baykar’ın geliştirdiği platformlar yalnızca mühendislik başarısı değil, aynı zamanda dış politikada ve savunmada bağımsızlık kararlılığımızın somut göstergesidir. Artık veto edilen değil, talep edilen konumdayız...
Almanya’nın kararı karşısında Türkiye’nin sessiz kalması diplomatik nezakettendir. Ancak bu sessizlik bir teslimiyet değil, stratejik bir duruştur. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın “yerli ve millî savunma sanayi” hedefi, bugün meyvesini vermektedir. Batı’nın kapıları kapandıkça, Türkiye kendi gökyüzünü çizmeye başlamıştır.
Bu yüzden Almanya’nın vetosu ne ilktir ne de son olacaktır. Ama her veto, Türkiye’nin bağımsızlık kararlılığını daha da pekiştirecek, Türk milletinin iradesine zincir vurmaya çalışanlara verilen tarihî cevapların bir yenisi olacaktır.
Bugün bu cevabın modern karşılığı Baykar’dır; irade olarak da Türk milletidir.
Batı’nın kapattığı her kapı, Türkiye’nin kendi kapısını aralamasına vesile oluyor.
Nur Tuğba Aktay'ın önceki yazıları...