Türkiye'de hakem - gözlemci işini kimse çözmek istemiyor. Her yönetici işine geldiği gibi yönetmek istiyor. Atletik testler, gözlemci notları hepsi formaliteden ibaret. Klasman yükselenler hakkıyla yükselse, düşenler hakkıyla düşse; Türk hakemliği bugün bir başka noktada olurdu. Talimatlarda "mazeret koşusu" diye bir şey yok. Ankara'da mazeret koşuları yapıldı. Herkes koşmuş. Ankara'nın rakımından mı, ikliminden mi? Bu son atletik testlerde aradaki dinlenme süreleri çok önemli. Bunları biraz esnek tutarsanız, herkes koşar. Klasman düşmemek için Süper Lig'de, A'da rapor alan hakemler var. Mesela maç sayıları çok az olan Abdullah Yılmaz ve Mustafa Sağlam'ın rapor aldığını duydum. Yanlışsa bu sütunlarda düzeltirim. Bu atletik testler ve sağlık raporları MHK'nın namusudur! *** Osman Erdal Fırat... Süper Lig gözlemcisi. Ligin ikinci yarısında bir tane Süper Lig maçına gidememiş. Yılların hakemi ve gözlemcisi. Gerekçe: Antalya'da Abdurrahman Arıcı ile bir araya gelmiş, yemek yemiş. İpi çekildi. Halit Gerçeker... Süper Lig gözlemcisi. Maç alamıyor. Bu sütunlarda Halit Gerçeker'i ciddi şekilde eleştirdiğim de oldu. Mustafa Çulcu'nun dernek genel başkanı olduğu dönemde Sayın Gerçeker'le bir dernek toplantısında yüz yüze tanışmıştım. O eleştirilerimi büyük bir olgunluk ve hoşgörü ile karşılamıştı. Kişiliği, karakteri güven veren bir isim. Kendisiyle ilgili hiçbir dedikodu duymadım. Ama GTK kendisine yeterince yakın bulmuyor olmalı. Bu örnekleri artırmak mümkün. Gözlemciler ve Temsilciler Kurulu'na sorsanız, size bir sürü gerekçe sunarlar. Ceza puanı derler, rapor yazma eksikliği derler... Derler de derler. Bu memlekette sezon başında ve sezon ortasında insanların nasıl gözlemci kadrolarına alındıklarını herkes biliyor. *** Hakemlerin nasıl üst üste maçlar aldıklarını her hafta görüyoruz. Öyle hakem var ki, bir kalemde ipi çekiliyor. Haftalarca maç alamıyor. Öyle hakem var ki, hatalarından yer yerinden oynuyor. Ama çatır çatır maç alıyor. İsimlendirmek istemiyorum. İnsanları üzmekten özenle kaçınıyorum. *** Çok iyi fizikte ve eğitimli bir il hakemisiniz. Hakemlik yeteneğiniz de var. Bu sizin önünüzün açılması için yetmez. İl Hakem Kurulu'na hizmette kusur etmeyeceksiniz. Başkan sizi sevecek. Kurul sizi sevecek. Kurul değişirse, gelen kurul da size sıcak olacak. Klasmana teklif edildiniz. Yetmez. Bölge sorumlusu olan MHK üyesi sizi kendisine yakın bulacak. Soyadınız önemli. MHK'yı rahatsız edecek bir isimle hiçbir ilişkiniz olmayacak. Bütün bunları aştınız, klasmana yükseldiniz. İş biter mi? Bitmeeezzzz. Yeni başlıyor. Sizi bölge sorumlusu olan MHK üyesinin tutması ve sevmesi lazım. Sizin gittiğiniz maçın gözlemcisi aranır. Durumunuz sorulur. Bunun manası şudur: "Bizim çocuk mağdur olmasın. Notu yeterli gelsin." Gözlemci uyanıktır, "leb" dediniz, "leblebi"yi geçtim, "Tuzlu mu tuzsuz mu" der? Oldu ya MHK değişti. Diyelim ki, eski MHK üyesiyle aran çok iyiydi, Onun en birinci düşmanı MHK üyesi oldu. Sizin hakemlik hayatınızla ilgili bütün geleceğiniz karardı demektir. Dernek Başkanlığı seçimlerinde zemini çok iyi etüt edip, ona göre yer tutacaksınız. MHK'yı üzecek en ufak bir davranışınız hakemlik hayatınızı bitirir. Kiminle selamlaşacaksınız, kiminle tokalaşacaksınız, kiminle sarılacaksınız. Bunlar çok önemlidir. Buna MHK üyesi karar verir. MHK Başkanı'na yürekten, candan, ciğerden, "sözde değil, özde" bağlı olacaksınız. MHK üyesinin hakemlik kariyerini geçecek bir performans da MHK üyesini üzer ve rahatsız eder. Nefes almanızın, bir yerlere gelmenizin sebebinin her zaman o MHK üyesi ya da o MHK Başkanı olduğunu düşüneceksiniz. Bunu zaman zaman da kendisine ifade edeceksiniz. Süper Lig hakemi olmanız, FIFA hakemi olmanız, çok maç almanız için, hatta ve hatta hakem derneği genel başkanı olabilmeniz için bunlar gereklidir ve şarttır. Hakemlikte tırnaklarıyla bir yerlere gelebilmenin oranı yüzde 10'u geçmez. Altını çizerek ve kalın harflerle yazıyorum: Bu sistemden hakem çıkmaz. Çıkar diyenler olursa, isim, olay, yer, zaman, saat, dakika vermeye başlarım. Burada öyle örnekler yazarım ki, bazıları sokağa çıkamaz, insan yüzüne bakamaz. *** Çare nedir? Çare çok kolay. Ama çare kimsenin işine gelmiyor. Ne federasyon başkanının ne de kulüp başkanlarının... Çünkü federasyon başkanını seçen kulüp başkanı da hakem istiyor. Kolaylık istiyor, menfaat istiyor. Hakkı olmadığı halde kazanmak istiyor. Tribündeki 10 binler, ekran başındaki milyonlar da hak etmeden kazanmayı mübah görüyor. >> Âma'nın hakem yorumu 10 yılı aşkın bir süredir aralıksız TGRT FM radyosunda spor programı yapıyorum. Pazar akşamları 22.15 - 23.00 arası. Haftanın hakemlerinin performansını, maçları otoritelerle değerlendiriyoruz. Bazı hakem arkadaşlar bu programı maç dönüşü yollarda dinliyor. Bu konuda telefon ve e-mail alıyorum. İki hafta önce Adapazarı Ferizli'den zaman zaman beni arayan bir dinleyicim yine telefondaydı. Fanatik Trabzonsporlu. Trabzonspor'la dertli. Gökdeniz'i soruyor, Fatih Tekke'ye üzüldüğünü söylüyor. Benimle dertleşiyor. Tam bu esnada lâfın arasında, ilkokuldan 1.sınıftan beri gözlerinin hiç görmediğini söyledi. Dondum kaldım. Bu kadar futbolu ve maçları bilen bir çocuk... Gözleri görmüyor. Beni belki telefonda 20-30 defa aramıştır. "Âma" olduğunu hiç söylememişti. Ben de anlamamıştım. "Ben" diyor bütün futbol yorumcularını, futbolcuları, teknik adamları sesinden tanırım. Adı Beytullah Kul. Dedim sen Gökdeniz'i ya da Fatih Tekke'yi gözünde nasıl canlandırıyorsun? Futbola nasıl bu kadar meraklısın? Cevabı yapıştırtı: "Ömer Abi benim hayatım futbol." İnanmazsınız, bütün hakemleri de tanıyor. Bir spor yazarı kadar hakemler hakkında bilgisi var. Şaştım kaldım. Ama en çok şuna şaştım. İsim isim sayarak dedi ki: "Şu şu hakemleri hiç sevmiyorum. Şu şu hakemleri çok seviyorum." Baktım sevmediği hakemler arasında, mesela bu kadar fanatik bir Trabzonlu olmasına rağmen Cem Papila yok. Çok sevdiği hakemler arasında da Trabzonspor'a iyi gelen bir hakem de yok. Çulcu'nun yerinde olsam, (İzmit'e de çok yakın, Adapazarı) gider bu çocuğu görür ve hakemlerin bir "âma"nın nazarındaki durumuna bizzat şahit olurum. Bu çocuk harbi hakemden anlıyor. Belki gönlü çok keskin. Çok sevdiği bir hakemin ismini söyleyince, ona dedim ki: "O hakeme söyleyeceğim. Seni arayacak". Telefonda o kadar duygulandı ki, kekelemeye başladı. Önceki gün çok sevdiğim "bir dostumla" bu çocuğu Ferizli'deki evinde ziyaret ettim. Çok duygusal anlar yaşadık. Evin bahçesinde 27 yaşında gözleri hiç görmeyen bir insan. Çok da yakışıklı, ağacın dibinde oturuyor. Türk futbolunun nabzını elindeki radyodan tutuyor. Öyle tespitleri var ki... Hatta Elvan'dan tutun, Süreyya Ayhan'a kadar her konuya hâkim.