* MADRİD Madrid... Dünyada futbolu bu kadar ciddiye alan, bu kadar futbolla yatıp, futbolla kalkan ikinci bir şehir olmasa gerek. Bir de, dört yıldır milli maçın oynanmadığı Madrid'de seyirci, son şampiyonu bağrına basma imkanı bulmuştu. *** Bundan daha fazla ofansif bir takım olamazdık. Fatih Terim, cesaret sınırlarını bir hayli zorlamıştı. Nitekim maça da iyi başladık; pozisyon vermeden iki net pozisyon bulduk. Aurelio dışında, 5 oyuncu ile hücum ediyorduk. Sanki iç sahada Estonya ya da Ermenistan'la oynuyoruz. Dakikalar ilerledikçe cesaretimiz ve güvenimiz artıyordu. Seyirci baskısını kırmıştık. Yıldızlar topluluğu İspanya, ilk yarıda oyunu tutturamadı; organize olamadı, 43'teki Torres'in şutundan başka kayda değer iş yapamadılar. *** 60. dakikaya kadar istediklerimiz sahada olmuştu. Plan, program tutmuştu. Devşirme stoper Hakan Balta ve 36'lık Emre Aşık, Torres-Villa ikilisini etkisiz hale getirmişlerdi. Ne var ki, Pique'yi boş bıraktılar. O da gol atacak en son adamdı. Maçın hiçbir bölümünde ezilmedik. Başa baş oynadık. Villa'yı sahadan sildik. 67. dakikada Tuncay'ın Ramos'a yaptığı harekete Busacca penaltı verebilirdi. İki takım da futbolun dışına çıkmadı. Bu İsviçreli hakem için de kolay bir maç oldu. Yardımcıları kusursuz bir maç çıkardı. Dokuz ay önce Avrupa Şampiyonası'nda herkesin imrenerek izlediği İspanya'yı sahada göremedik. Baş döndüren İspanya üstelik Bernebau'da durgun ve tutuktu. Burada hakkı teslim etmeliyiz. Fatih Terim ve talebeleri bir puanı hiç düşünmemişlerdi. Galibiyet üzerine bir futbol anlayışı hakimdi. Bu da Ali Sami Yen'deki maç için ümitlenmeye değer. Son dakikalardaki İspanya baskısı Milli Takımımızı bunaltmış olsa da ben ilk 80 dakikalık oyuna razıyım.