> Rafet Orhan memleketinden kopamayanlardan... Ayancık'la yatıyor Ayancık'la kalkıyor. HEKİM ZORUYLA Bir ara bacaklarımdan rahatsızlandım... Doktor sende pıhtılaşma var dedi kesinlikle ayakta durma! Masa başı bir iş ayarla. ARSA PAZARINA Avukat değilim, doktor değilim, mühendis değilim, masa başı dendi mi bir tek "emlâkçılık" geliyor aklıma... Bilmem tutar mıydı acaba? AŞÇI YAMAĞIYDI... Rafet Orhan 1961 Sinop Ayancık Bakırlı Zaviye köyünde doğdu. 1973 yılında İstanbul'a geldi. 1994 yılında hekim zoruyla kurduğu Yeşil Vadi Arsa Ofisi ile inşaat ve emlak piyasasında yer edindi. AYKAD ve SİAD üyesi olan Rafet Orhan evli ve dört çocuk babasıdır. Bazen arabamla giderken dalarım, ah derim rahmetli babacığım olacaktı ki yanımda... Halbuki sıradan bir yol çavuşuydu ama çok itibarlıydı halk arasında . Çalmayan, çırpmayan yalan bilmeyen bir adam... Bize hep "dürüst olun" derdi, "mal öyle de gelir böyle de. İş ki helâlinden kazanıla!" Aslen Sinopluyuz... Ayancık, Bakırlı Zaviye köyünden. Köklü bir köy, tarihi bir camisi, türbeleri var. İnsanı da farklıdır, Anadolu kokar. Ama iş güç arama... 973'te İstanbul'a geldik, 12 yaşındaydım daha... Abim bir lokanta açtı, ben yamaklık yapıyorum ona. Bulaşık kazanına bir düşmüşüm, haydi çık kolaysa. Askerlik dönüşü Derby lastik fabrikasına girdim aşçı olarak. Musevi bir patronumuz var, defalarca düşmüş kalkmış bir kurt, hani insan sarrafı derler ya. Bir baktım beni aşçıbaşı yaptı, derken yemekhaneyi olduğu gibi bana bıraktı. Kamyonla et, sebze, bakliyat geliyor, kolay değil 3500 kişiye yemek çıkacak. Bazen param biter giderim muhasebeye "abi biraz avans!" "Oolum" derler, "üç kuruş avans için ne sürünüyorsun? Alım satım elinde, kasabı, zahireciyi, kabzımalı yolsana!" Kasap Kemaliyeli çocuk, asker arkadaşım. Nasıl temiz nasıl terbiyeli... Allah-ü teala bize yanlış yaptırmayacak ya... Halbuki bu işte aybaşı yılbaşı eksik olmaz, yağmur yağdı ver avanta, güneş açtı ver bi daha... Sadece toptancının teki bir karton sigara bırakıp gitmişti hiç unutmam, elimi bile sürmedim, çağırdım aşçıları "alın birer paket şuradan!" BİLDİĞİM İŞLERDEN Derby fabrikası kapanınca kaldık mı ayazda... Eh kolumuzda altın bilezik, açalım bir lokantacık, kısmetimizde ne varsa... O zamanlar Sefaköy bomboş... Dükkan dediğin el kadar, 7 - 8 tabure, bir kaç kontraplak masa... Hanım ile kızım içeride çalışıyor. Kuru fasulye, pilav, tas kebap, hoşaf, cacık hazırlıyorlar. Yemeklerimiz çok beğeniliyor. Eski Belediye Başkanı Nureddin Şen (rahmetli) misafirlerini alır gelirdi mesela... Saat üç dedi mi işimiz biter. Tezgahı toplar gideriz, yarına Allah kerim. Kalanı çöpe atamam hayatta. Nasıl dökeceksin sağın solun fukara. Birisine yararsa, satmış gibi zevk alırsın. O ki gitmedi boşa... Evet yemek işinde titiz olmak lazım ama ben abarttım. Hep ayakta duruyor, biteviye siliyor parlatıyorum. Dükkan nasıl temiz, bal dök yala! Bir ara bacaklarımdan rahatsızlandım... Doktor sende pıhtılaşma var dedi kesinlikle ayakta durma! - Nasıl durmayacaz işimiz bu. - Mecbur değilsin... Ne yap yap, bir masabaşı ayarla! Avukat değilim, doktor değilim, masa başı dendi mi bir tek "emlâkçilik" geliyor aklıma... Eh çevremiz de var, açalım bir büro, akmasa da damlar. BİLİNMEDİK SULARA İlk 6 ay yazıhane sahibine kira ödeyemedim, mahcup da oluyorum adama. Yolumu değiştiriyorum, saklanıyorum. Bir gün geldi elini koydu omzuma. "Boş ver Rafetim" dedi, "aldırma!" Aldırma diyor ama içim içimi yiyor. Lokantayı bırakmasa mıydık acaba? Bir yıl böyle gittik, sonra işler ufak ufak kıpırdadı. Satış yapıyoruz, kiraya veriyoruz ama para yok. Gidip tarla mı alsak, parsel mi yapsak? İyi de hangi parayla? O gün beyaz eşyacı bir arkadaş gelmiş, oturmuş çay içiyoruz. Sorasım tuttu: "Abi sen de para var mı ya?" - Valla ne diyeyim sıksam bi 100 bin mark çıkar. - Abi gel bir tarla bakalım. İşimiz rast giderse misli misli kazandırırım sana. Beklediğimiz gibi de oldu kazandık. Ama o hakkının yarısını aldı, gerisini bıraktı bana... Dostluğa bakın "Rafet, senin paraya ihtiyacın benden daha fazla!" ZAHİRDE ZARAR AMA Yoncalı da oturuyorum. Bir kadın geldi. "Oğlum 4500 metre bir yerim var, 3 milyar ver, tamam." Umreye gidecekmiş, Harameyn hasreti içine işlemiş, teyzem yanıyor. İki desem de imzayı atacak. Belediye'ye soruyorum, haritaya bakıyorum, adayı buluyoruz, pafta görünmüyor, bir gariplik var ama... "Anne" dedim "bu yer 7 milyar yapar." -Oğlum bana 3 milyar lazım, işim onunla görülüyor. "Olmaz" dedim "7 milyar!" -Eh sen bilirsin o zaman! Neyse 7 milyarı saydık. Biliyor musunuz burada bir Büyükyoncalı var, bir Küçükyoncalı... Kadın haklı yer öbür Yoncalı'daymış, zaten üç lira... Sonradan fark ettik ama meğer ki geçmiş ola... Bir gün baktım aynı teyze kapıda... "Oğlum" dedi "sen hesabı yanlış yaptın, fazla ödedin bana. İçimde sızı kaldı, takıldı aha şuracığıma. -Olsun teyze nasip seninmiş. -Bak benim kocamdan kalan hayli yerlerim var, bunlar sana nasip olsun, peşin para da istemiyorum. Sat sat öde bana. Ondan 45 dönüm kadar tarla aldım, öyle hayrını gördüm ki anlatamam. Kadıncağız bizi sermaye sahibi yaptı adeta. ÖDERSİN KORKMA Birinden yer alıyoruz. 10 bin dolarlık senetler yazılacak. İki olsa kesin öderim de, 3 bin bile korkutuyor. Gücümü biliyorum zira. Yok abi dedim, ben bu işi yapamıycam, inan ellerim titriyor. Adam arkasına yaslandı. "Bak Rafet" dedi "biraz evvel biri geldi, aynı parayı peşin verdi, bu malda ekmek var korkma. -Onu biliyorum da... Ya mahçup olursam sana... -Zerre kadar tereddütüm yok, sende param kalmaz. Eğer sahtekar olsan imzaları düşünmeden atardın... Ödemeyecek adam imzadan korkmaz. Hakikaten de ödedik, niyetin halis ise Allahü teâlâ yardımcı oluyor. Millet faizden tefeden tüfeden iğrenince iyi bir ivme yakaladık. Bir liraya mal ediyor, satıyoruz üç liraya. Satamadıkların daha büyük kâr. Arsacılık böyle bir şey işte. Bir zamanlar iki bine verdiklerimiz şimdi 80 bin 90 bin ediyor. DAĞITMAYALIM DA O güne kadar bisiklet bile alamamışım, bir baktım iki yazıhanem olmuş, ikişer araba... Yediğim önümde yemediğim ardımda... Biliyor musun Ömer Faruk Abi bir ara bozulmaktan korktum, yalanı yok ya... Hatta açtım ellerimi dua ettim. "Ya Rabbi bizi bize bırakma!" Hep hocalarla dolanıyorum, olur ya yanlış yaparım, nasihat etsinler bana... Garipliği ezikliği yaşayınca insan elindekilerin kıymetini daha iyi anlıyor. Şükr edeceğimiz çok şey var zira. Bazen yardım toplayanlar gelir. Derim ki Allah beni varlıkla imtihan ediyor, onları yoklukla... Hatalarımız olmadı mı, oldu. Daha iyi şeyler yapabilirdik. Ama yine de Anadolu'dan gelip tek parça kalmak kolay değil İstanbul'da Elbette alırken satarken korkular heyecanlar yaşanıyor. Halbuki adım gibi biliyorum, rızk O'ndan Allah-ü teâlâ takdir ettiğini veriyor. Geçen bir davetteyiz. Yanımda oturan beyfendi konuşuyor. "Yaa kibriti kaldırsam altından Yeşil Vadi çıkıyor, kim bu adamlar Mafya mıdır ne? Her yeri sardılar." İşte dediler sahibi karşında. Bir şaşırdı. Aaa sizin gibi iyi insanlar bu noktaya gelebiliyorlar mı? -Sadece iyi olmaya çalışıyoruz estağfirullah! YETER Kİ KALP KIRMA Biz insan odaklı çalışıyoruz. Kapımız herkese açık. Bazıları gelmiş sıkıntı vermiştir. Eş dost kov gitsin şu adamı demişlerdir, bulaşmasın sana. Kov gitsinmiş! Bunu neyle yapmamı istiyorsun sahi? Allahü teâlânın vermiş olduğu bilek kuvvetiyle mi, maddi güçle mi? Rabbimin ihsanlarını, onun kullarını hırpalamakta kullanırsam, yakışır mı bana... Kapımdan giren mihmandır, taşırım başımda. Nitekim bahsi geçen arkadaş bir döndü, pir döndü. Geçenlerde umreye gitti hatta... Sonra bütün sülalesini taşıdı büroya, 10 parselimi ip gibi sattı bir anda. Ona ticaret için sabretmemiştim ama belki de Rabbim ona sabrettiğim için verdi bana... Bak Ömer Faruk Abi 17 yaşına girmeden evlendim, 18 yaşında baba oldum. Yirmili yaşlarda dört çocuk sahibiydim. Arabam olacakmış, evim olacakmış... Bunlar bizim için hayaldi, rüya... KANALIN ADI YETTİ Çılgın proje "Kanal İstanbul" ilan edildikten sonra bütün gözler Çatalca Silivri havzasına çevrildi... Trakya zaten son on yıldır görülmemiş bir hızla gelişiyor. Eğer zikrolunan Kanal da gerçekleşirse aşkolsun tutana... Tuttuğu altın oldu, kanal cabası Soruyoruz... Okuyucularımıza bir iki ip ucu verebilir misin arsacılık hakkında Önce düşüneceksin. Buranın sanayisi mi var? Turizm mi var? Orman mı var? Deniz mi var? Şehir o yana mı kayıyor yoksa? Ondan sonra düzgün bir emlakçı bulacaksın. "Aaaa ne hoş insan, sevdim seni mal alayım." Yok öyle bir şey. İstişare edeceksin, pazarlık yapacaksın, sorup soruşturacaksın. Belediyeye gideceksin. Buraya inşaat yapılır mı? İmar ne kadar? İrtifa ne kadar? Sonra harcını yatırıp kadastrocuyu kaldıracaksın. Şurası mı, burası mı? Gözünle göreceksin tereddütün kalmayacak. Çok derler, "sen şimdi dörtte birini öde, ileride tapunu veririz... Kaçmıyoruz ya!" Hayır! İtibar etme, tapunu hemen al. Öyle ya, ölüm var, kalım var. Geçen bir arkadaş Arnavutköy'den arsa almış, göl kenarında... Çivi bile çakamazsın su yükselecek zira. Göl olmayan yerine de çakamazsın orası da havza. Verdin parayı gitti. Kadıncağız nasıl ağlıyor, per perişan... Halbuki yıllar evvel benden arsa alanlar, getirip yine bana satabiliyor. Bu günkü değeriyle ve peşin paraya. 1999'dan itibaren dolandırıcılık azaldı. Çünkü kanunlar müsaade etmiyor. Şimdi her şey planlı programlı. Kaçak bina, gece kondu mazide kaldı. Vatandaşın kandırılmadığı bir arsa üretimi başladı. Yapı denetimi de ciddi. Belde Belediyelerinin başında Jandarma. Evler ruhsatlı yapılıyor, kimse çizgi dışına çıkamıyor. Çok da planlı gelişiyor. Senin yerin ne kadar? Diyelim 300 metrekare. % 30'unu kullanabilir, üç kat yapabilirsin ancak. Gerisi yeşil alan.. Kayıp yok aslında. Florya gibi şehirleşirsen karşılığını alıyorsun. Ama bak Sefaköy yerinde sayıyor hâlâ. PEKİ NEDEN TRAKYA? Çerkezköy'ün temeli 1974'de atıldı. Şimdi Türkiye'nin önde gelen markaları orada... Haliçteki sanayi çevre düşmanıydı. Ama burada alt yapı tamam. Arıtması var, filtresi var, havayolu, karayolu, demiryolu, liman ... Kaldı ki İstanbul ufak ufak zelzeleye hazırlanıyor. Elbette hastaneler, üniversiteler, finans kuruluşları merkezde kalacak. Lakin şehir varoşlara kayacak. O yanda Bolu'ya kadar gitseler de Türk şehirlerinin "batısından" alan kazanır daima. Bu Erzurum'da da böyledir, Taşkent'te de, Aşkabat ta da... Edirne, Kırklareli ve Tekirdağ bir şekilde İstanbul'a bağlandı... Çorlu Çerkezköy arasında Avrupa serbest bölgesi şekilleniyor. Şimdi meskene, fabrikaya, ambarlara arsa lazım ve bu arsalar İstanbul'un kontrolünde üretiliyor... Muhatap direkt Sanayi Bakanlığı. Belediyeler karışamıyor. Artık kargo uçakları Çorlu'ya iniyor. Bunların deposu nakliyesi... Etraf hareketlendi, güzelleşiyor. Silivri'ye de yeni havaalanı yapılıyor. Hızlı trenin Edirne'ye gitmesi mevzubahis. Ki 45 dakikada İstanbul'a varacak. Ve şimdi de meşhur kanal projesi milleti heyecanlandırıyor. 10 yıl sonra Trakya'yı tanıyamayacaksınız. İnan İstanbul Trakya bağını sabahlara kadar anlatabilirim sana... Başbakanımızın açıkladığı Kanal İstanbul da işin kaymağı oldu. Arsayı çocuğun için alacaksın. "Ohooo 10 yıl sonra mı" diyorsun... Bir bakmışsın geçiyor...