Skoru bir tarafa bırakalım, sahada ne yaptığımıza, neyi yapmak istediğimize bakalım. Bulgaristan'dan bir kaç gömlek üstün bir Danimarka ile iki hafta sonra "devam - tamam" maçına çıkacağız. Tabuları yıkamıyoruz. 80 gündür maç oynamayan Rüştü kalede. Acaba dünyada başka örneği var mı? Stoichkov, Kayseri'de oynamayan milli kalecisi Ivankov'u çağırmamış kadroya. Gerekçesi ise "oynamayan kaleciyi kullanmam." Bir sol bek üretemedik... Ümit Özat'ı kimse beğenmiyor... Alternatifi yok... Orta sahamız Selçuk'a kalmış. Bulgarlar'a ciddi bir moral verdik. Futbolları, alt yapıları tükenmiş, her geçen gün daha kötüye giden Bulgarlar, sayemizde güven kazandı. 1994 Dünya Kupası'nın heyecanını buldular. Türkiye 356 gündür Hakan Şükür ve Ersun Yanal'ı tartışarak gerçekleri hep sakladı. Futbolumuzun bir numaralı meselesi buydu sanki. Bu tablodan sonra Terim neşteri belki atacak ama, hastanın masada kalmasından korkuyor. 2006 hayallerinin tamamen tükenmesini bekliyor olmalı. Maçın büyük bölümünde ciddi bir baskı yedik. İbrahim Toraman'la Tolga hep gedik verdi. Hiç anlaşamadılar. Orta sahamız onlardan da beterdi. Bulgaristan maçı, saha şartları, rakibin özellikleri, iklim itibariyle asla Danimarka maçının provası olacak nitelikte bir müsabaka değildi. 3 Eylül'deki Danimarka maçını düşünmemiş bu maçı bağlayanlar... Sulu zemin, deplasman, Danimarka gibi fizik üstünlüğü olmayan bir rakiple prova yapıyoruz. Sahada su kayağını andıran görüntüler var. Milli Takım, Terim kumandasında yeni bir teknik kadroyla yola çıktı. Hiç dikkat ettiniz mi? Bu kadronun en önemli özelliği, kulüp takımlarında başarılı olamamış, ya da hayatında 24 saat dahi antrenörlük yapmamış insanlar sanki özenle seçilmiş. Milli Takım, insanlara paye veren bir kurum olmamalı.