Mahkumlar Derneği Başkanı Necdet Yüksel: Düşenin dostu olur

A -
A +
Mahkumlar Derneği Başkanı Necdet Yüksel: Düşenin dostu olur KiMDiR? 1953 Samsun Terme'de doğdu... İlk okulu köyü Söğütlü'de bitirdi. Samsun İmam hatipten mezun olduktan sonra Suriye'de okudu. Hep insanlar için bir şeyler yapmak isterdi, ez kaza düştüğü cezaevinde pulsuz, çulsuz mahkumlarla tanıştı. 2005 yılında 7 arkadaşı ile kurduğu dernekle cezaevlerindeki gariplerin sesi soluğu oldu. SAĞ ELİN VERDİĞİNDEN Mahkumların ihtiyaçları çok lakin bazısı sadece iki satır mektup istiyor. Yabancı uyruklu mahkumlara da sahip çıkıyoruz, kimsenin milletine meşrebine bakılmıyor SOL ELİN HABERİ OLMUYOR İşin güzelliği nerede biliyor musunuz? Mal veren kime verdiğini bilmiyor, alan kimden aldığını bilmiyor. Şan, şöhret, övgü, minnet yok, kültürümüze uyuyor. Mahkum deyince akla hemen hırsız, katil, ırz düşmanı geliyor. Halbuki bunlar % 5 bile değil. Mesela ben Orman suçundan yargılandım. Sahipli arazide kesim yapmıştım, devletle aralarında niza varmış bana patladı. 24 ay verdiler 10 ay bilfiil yattım. Halbuki İl genel Meclisi üyesiydim, yeri yurdu belli biriydim... Neyse, yiyeceğimiz içeceğimiz varmış, girdik. Cezaevinde vakit nasıl geçer? Yanıma bol bol kitap almıştım. Koğuş arkadaşlarımın okuma kültürleri yoktu, onları da alıştırdım. Meğer büyük bir açlıkları varmış, kitaplar okundu bitti, soruyorlar yok mu daha? Oturdum gazetelere, dergilere, yayınevlerine yazdım, yağmur gibi kitap yağdı. Terme Cezaevinde 80 kişiydik 15 bin kitabımız oldu. Mahkuma kitap ilaç... Parmaklılar ardından, dünyayı gezdirir sana... Cezaevine bir sükunet geldi nasıl anlatıla? Çıkınca Adalet Bakanlığıyla yazıştım. Diğer cezaevleri de kitaba muhtaç. biri bu işleri yapamaz mı acaba? Tek yol var dediler "dernek kanalıyla..." Öyle bir dernek olsa da katılacağız ama yok. 7 arkadaş bir araya geldik "haydi eller taşın altına!" Yıl 2005... Aylardan şubat. Derneği kurduk, işte o gün bu gündür koşturuyoruz soluk soluğa. PTT KANALIYLA Üç yıl önce Beylikdüzü Belediyesi Ramazan standlarından birini bize verdi. İnsanlara cezaevinden gelen mektupları gösterdik. Çok hislendiler, 15 günde 50 bin kitap toplandı. 11 bini Kur'an-ı kerim... 500 koli yaptık, törenle yolladık. Davetliler arasında MUSİAD yöneticileri vardı, posta paralarını üstlenip katıldılar hayra. Belediye Başkanımız Yusuf Uzun Bey hadiseyi sevdi ve sahiplendi... Yer tahsis etti ve daima yanımızda... Halbuki Beylikdüzünde hapishane yok, yaptıkları "oy olarak" dönmeyecek ona... PTT ile çalışıyoruz, çünkü koli cezaevine varınca hakimin önünde açılıyor, sonra jandarma bakıyor. Takriben iki saatlik işlemi var. Özel kargo şirketlerinin vakti sınırlı buna dayanamıyorlar. Cezaevine düşen insan zaten sıkıntılı, rast gele kitap yollarsan karamsarlığını artar. Bu yüzden onları ferahlatan, tabiat, insan ve memleket sevgisi dolu olan eserleri tercih ediyoruz. Cezaevi idarecileri bizim hassasiyetimizi biliyor ama yine de kontrol etmeden içeri almıyorlar. KÖPRÜ VAZİFESİ Cep telefonları ve mailler hayatımıza girdi gireli mektup diye bir şey kalmadı. Lakin içerdekiler derdini ancak kağıda dökebiliyor. Her gün 200 mektup alıyoruz, bunları tek tek açıyor, iki satır da olsa cevap yazıyoruz. Mektuplar hüzünlü, duygu yüklü, 10 sayfa yazanlar var. Demek kimse muhatap almamış, garibim içini döküyor. İhtimal cevabını bekleyecek, gardiyanın eline bakacak... Ben yaşadım bilirim adın okundu mu sevinçten bayılırsın valla. Herkese ayrı ayrı koli hazırlıyoruz. Bazıları hiç bir şey istemiyor "bana iki satır mektup yazın yeter" diyor. Tabiri caizse aracı kurum gibi çalışıyoruz. Dışarıdakilerle, içerdekiler arasında köprü oluyoruz. Kimi kullanılmış eşyalarını veriyor, kimi çil çil ambalajında getiriyor. Mesela bayram evveli LC Waikiki 10 bin parça elbise yolladı. PARAYA DOKUNMAM Paradan uzak duruyoruz. Hoş para ile işimiz yok. Diyelim hayır sahibi PTT'ye 3 bin lira yatırdı, bize 200 koli yollama hakkı tanınıyor. Netice de mahkum eskilerinin kurduğu bir cemiyetiz, öyle ya da böyle suç işlemişiz. Eskiden 50 kişi çalıştıran işyerlerine "bir mahkum alma" şartı getirilmişti. Tahliye olanlardan 300 kadarını işe yerleştirdim. "Bakın arkadaşlar" dedim, "siz herkesten fazla çalışın ki bundan sonra cezaevinden çıkacak olanların önü açılsın!" İşyeri sahiplerini iki ayda üç ayda bir ziyaret edip soruyordum, çok memnunlardı. Gelgelelim istihdam mecburiyeti kalktı, iş vicdanlarına kaldı. Diyelim adam birini öldürmüş, zincirleme facia. Tamam maktûl tarafı mağdur ama katilin yakınları da perişan... Hepsiyle ilgilenmeniz lazım, makas açılacak yoksa. EĞİTİM ŞART! Ülke nüfusunun % 16.5 mahkûm ve mahkûm yakını. 1972 - 2010 yılı arasında 14 milyon kişi cezaevine girmiş. Başbakanımız da dahil buna. Şimdi Ergenekon davasında tahsilli rütbeli insanlar yargılanıyor. Selçuk Üniversitesi ile bir araştırma yaptık. "Neden düştünüz" sorusunun cevabı % 92.7 eğitim eksikliği çıktı. Tahsil başka bir şey, kast ettikleri o değil. Eskiden fukaralık fazlaydı ama sabır, şükür, itimat gibi değerlerimiz vardı. Ne zaman binalar yükseldi, kalite alçaldı... Bir ara cezaevine Kuran-ı kerim bile sokamıyorduk. koli iade kanalına girdi mi savcıları, ceza evi müdürlerini arıyor yalvarıyorduk. Artık daha müspet yaklaşıyorlar, makul taleplere hayır denmiyor. Koğuş ağalarının da eski havası yok, devlet gücünü gösteriyor. Ha şu var, ekonomik durumu iyi olanlar üç beş fukaranın kantinini görür ağabeylik yapar. Eğer ona da ağalık deniyorsa. EN BÜYÜK MEKTEP Anadolu'da bir tabir vardır, "imamla giden gider, jandarmayla giden döner". Cezaevlerinin bir adı da ıslahevi. Suç işleyeni kazanmalıyız. İçeride 130 bin insan gün sayıyor, en büyük eğitim yuvası. Bir okula onlarca öğretmen tayin ediliyor, milyarlarca lira harcanıyor. Peki cezaevlerine? Sadece 10 bine yakın çocuk mahkûm var ve onların şu anda mektepte bulunması gerekiyor. TV'ler hep seri katilleri ırz düşmanlarını gösteriyor. Oysa alacak verecekten yatan misli misli fazla. Yargıtayda 2.5 milyon dosya var, tarafları sayarsan 12.5 milyon insan. Tutuklusu yükümlüsünden fazla bir ülkeyiz sonunda. Cezaevindeki insanlar suçluymuş. Hadi diyelim öyle. Peki yakınlarının suçu ne? Görüş gününde binlerce ziyaretçi 60 metrekarelik bir alana sıkıştırılıyor. Deftere kayıt ediliyor, bir daha ediliyor... Çocuğunu emzirecek kadın var, namaz kılacak adam var. İçeridekilere ceza olsun diye dışarıdakilere de eza ediliyor. Anne baba yakın akrabanın yanı sıra mahkumun verdiği üç isim ziyaretçi olabilir. Diyelim bunlar öldü, yerine bir başkasını yazdıramıyor. ÇOK PİŞMANLAR Cezaevindeki insanlar için tek ilaç "din!" Eğer bir insanın kalbinde Allah ve Resulünün sevgisi varsa, mahşer meydanına ve hesap gününe inanıyorsa başkalarına zarar veremez asla... Dindar biri sayılmam ama kurtuluş yolu göremiyorum başka. Diyanet 15 günde bir saatliğine imam yolluyor. Ancak "nerelisin, içinden mi, köyünden mi" derken vakit geçiveriyor. Sözde kütüphaneleri var ama taaa fi zamanından kalma. Kaldı ki kütüphanedeki kitaba ulaşmak kolay değil. Dilekçe vereceksin, gardiyan dilekçeyi alıp yukarı götürecek, okuma komisyonundan "verilsin" kararı çıkacak, gidip tozlu raflar arasında kitabı arayıp, bulacaklar da... Ama koğuşta ki kitap öyle değil. Kendi şahsi malı. Arkadaşlarına da yarıyor. Bazen biri okuyor, diğerleri dinliyor. İçeride elif be cüzü ile başlayıp hafız olanlar var. Kuran-ı kerim okunan yerlerin başında şüphesiz camiler gelir, cezaevleri ikinci sırada. SANAT SAHİBİ OLSALAR Çin mahkûmları çalıştırdığı için bütün dünyaya mal yolluyor. Ülkenin 50 milyon mahkûmu var, kim rekâbet edebilir ki onlarla... Keşke biz de içeridekilere sanat öğretebilsek, iş verilebilsek. Bu bir tedavi usulü aynı zamanda. Mahpusa para yollanmıyorsa sürüm sürüm sürünüyor. Garipler arkadaşlarının çöpe attığı çamaşırları kullanıyor, çöpten kör kirli permatikleri topluyor. Halbuki her evde okunmuş kitap ve kullanılmış elbise olur. Ki çoğu küçük geldiği için ayrılmıştır, gıcır gıcırdır daha... Siyasetçiler affı çok konuşuyor ama önce zemin hazırlanmalı... Sen mahkûmu yetiştir, cemiyete kazandır. Sonra sal, o ayakta kalır, suç işlemez bir daha. BONCUKTAN SERMAYE Hapishanedekilerin talepleri karşılanmayacak şeyler değil.. Düşünün sadece kırk elli liralık boncuk isteyenler var, ipe dizecek de, sermaye yapacak. 7-8 ay öncesine kadar üniversite okuyan mahkumlar harç parası ödemek zorundaydılar. Oraya buraya yazdık muafiyet geldi sonunda... Diyelim adam Edirne'li ama Van'da tutuklanmış, arayanı soranı yok. Mahkumiyetin üstüne bir de gurbet ekleniyor. Dün biri geldi, tahliye olmuş. Kitap elbise yollamışız zamanında. "Yeminim var abi" dedi "elinizi öpeceğim mutlaka!" Baktım üstü başı perişan. LC Waikiki'den yeni parçalar gelmişti baştan ayağa giydirdik, kundura verdik. İBB Sos. Hizm. Md. Mehmet Çelik Beyi aradım bi harçlık sıkıştırdı avucuna. Garibim uçtu. Eli boş gitmeyecek çoluk çocuğuna... Benim mahkumiyetim de sürüyor bu arada (!) Hanım İstanbul'da yapamadı, köyde kedisi köpeği, tavuğu ineği var bırakamıyor, ayda bir görüşebiliyoruz ancak. Gece yarılarına kadar çalışıyoruz, gün yetmiyor. Şu ana kadar 4 milyonun üzerinde kitap ve elbise göndermişiz. Bunun hazzı yetiyor... UYMAZSA ARKADAŞINA Kimine 20 parça yollamışız ikisi üçü uymuş gerisini arkadaşlarına dağıtmış. Koliler jandarmanın ve hakimin önünde açılıyor. Diyelim Vakko gömlek İtalyan ayakkabı göndermişiz, kesinlikle kaybolmuyor, yerini buluyor. Bazen müdürler bizden üst baş istiyor, sabah sayımında elleriyle dağıtıyorlar. Kullanılmış elbiseler hayli birikmişti Bakırköy Belediyesi 11 bin parçayı yıkayıp ütüledi. Deterjan parası da almadılar. Ama ikinci bir defa gitmeye çekiniyorum. Derneğe sanayi tipi bir makine almayı hesaplıyorum, ütüleyip poşetleyip sunmalıyız onlara... Ah elimizden tutan olsa. Cezaevinde en çok iç çamaşırı, çorap ve sigaraya ihtiyaç var. İmalatçılara ulaşmak zor değil ancak bizi bir an önce "kamu yararına" çalışan dernekler statüsüne alsalar iyi olacak. Böylece firmalar bize verdiklerini gider olarak gösterebilecekler, verdiğimiz makbuz işlerine yarayacak. Geçen bir mektup geldi: "Ben" diyor, "insanlara zarar vermiştim, halbuki onlar bana yardım ediyorlar. Devlet af etmiş etmemiş umurumda bile değil, canını yaktıklarım haklarını helâl edecekler mi acaba?" Gel de ağlama. Mahkumlar Derneği Başkanı Necdet Yüksel: Düşenin dostu olur ARACI KURUM GİBİYİZ, SİZDEN ALIP ONLARA... Hergün yüzlerce koli hazırlayıp postaya veriyoruz. PTT beher kutuyu 15 liraya götürüyor. Mahkumlar daha ziyade ilmihal kitabı, hikaye, roman istiyorlar. Çamaşır çorap ve sigaraya her zaman ihtiyaçları var. Kış yaklaşıyor mont, bot ve kazak yetiştirsek iyi olacak...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.