Hakem camiası dün Ataşehir'deki Mimar Sinan Camisini bu veda için doldurmuştu. Güle güle güzel adam! Anadolu'nun mert delikanlısı. Bazen cenazeler bile için her şeyi anlatır. Dün bunu canlı olarak bir kere daha yaşadık.
Bilmiyorum ki bu zor yazıya nasıl, neresinden başlasam... Bu hafta içimden başka bir şey yazmak gelmedi. Bir vefat ile dünyanın çok boş olduğunu dün bir kere daha anladım.
Yıllar önceydi…
İlk defa Şahin Taşkınsoy vasıtasıyla onu, yani Oğuz Uğurlu'yu tanımıştım.
Ki, o Oğuz Uğurlu daha sonra İstanbul İl Hakem Kurulu Başkanı oldu.
İstanbul'daki namzet hakemden FIFA hakemine kadar herkesin gönlünde yeri vardı. Hep yapıcı ve olumlu yaklaşan bir yapısı karaktere sahipti.
Hakem Derneği İstanbul Şube Başkanı seçilmişti. Oradan da Genel Başkan Yardımcısı oldu. Ulusal gözlemcilik yapıyordu.
Cüneyt Çakır, 2012 Avrupa Şampiyonası'na gideceği için düzenlenen törende, "Oğuz Uğurlu'nun da dahil olduğu bir ekiple bu noktaya geldiğini" kameralar karşısında söylemişti.
Tam 2 yıl önceydi.
Serdar Çakır telefonda ağlamaklı bir ses tonuyla Oğuz Uğurlu'nun karaciğer kanseri olduğunu söylemişti. Hatta öyle ki, Cüneyt Çakır'ın Dünya Kupası'na gidecek olmasına sevinemediklerini, ailece çok büyük bir hüzün yaşadıklarını ifade etmişti.
Oğuz Uğurlu'ya teşhis konulmuştu ve acilen kemoterapiye başlaması gerekiyordu. O esnada Oğuz Hoca'nın babasının vefat haberi gelmişti. O hasta ve moralsiz haliyle, Kayseri'ye babasının defnetmeye gitmişti. Doktorlar hastalığın ciğeri sardığını, yapılacak çok fazla bir şeyin olmadığını iki yıl önce söylemişlerdi.
O ise sevenlerini üzmemek adına umursamaz görünüyordu.
15 gün kadar önceydi… Oğlunun düğün davetiyesi geldi.
Aslında Oğuz Uğurlu, oğlunun düğününden çok "veda etmek" için dostlarını çağırıyordu!
Kendisi dahil, herkes onun son günleri olduğunun farkındaydı...
Geçtiğimiz cumartesi günü nikah salonuna vardım.
Biraz sonra, Şahin Taşkınsoy arabayı kapıya kadar yanaştırdı. Arabadan Oğuz Uğurlu indi. Bütün gücüyle gülümsemeye çalışıyordu. Hiç değilse oturacak kadar bir güç için kendisini zorluyordu. Şahin Taşkınsoy tıraş ettirmiş, kravatını eliyle takmış, hatta ayakkabılarını giydirmiş ve düğüne getirmişti.
Hakem camiası böyle günlerde tek vücut olur. Salon tam dolmuştu. İsimleri yazarsam buraya sığmaz. MHK Başkanı Kuddusi Müftüoğlu, Faal Futbol Hakemleri Derneği Başkanı Abdurrahman Arıcı ve Serdar Çakır şahit sandalyelerindeki yerlerini almışlardı. Türkiye'nin dört bir yanından hakem, gözlemci ve asker arkadaşları vardı Oğuz Hoca'nın... TFF yönetiminden Ali Düşmez ve pek çok isim salondaydı.
Pazartesi günü öğrendim ki; düğün sonrası tekrar hastaneye yatırılmış. Doktorlar artık yapabilecek hiçbir şeyin kalmadığını söylemişler.
Yeditepe Tıp Fakültesi Hastanesi'nde bilinci ara ara açık bir şekilde son saatlerini yaşıyor... Hastaneye akın akın hakem, gözlemci geliyor. Tek tek vedalaşıyor. MHK üyelerinin tamamı ziyaret ediyor.
Gözlerini açıyor. Gelenleri tanıdığını söylüyor. Helalleşiyor. Sanki uçağı kalkacak bir yolcu gibi "birkaç saat içinde" ayrılacağının farkında. Ama isyan yok, tevekkül var.
Hafta başından beri hastanede gece gündüz ortalama 100 kişi bekliyor. Gelenler, gidenler...
Çarşamba günü ikindi saatlerinde ruhunu teslim ettiği anda hastanede 100'ün üzerinde hakem olduğunu öğrendim.
Böyle bir veda kaç kişiye nasip olur?
Cüneyt Çakır hastaneden hiç ayrılmamış. İki yıldır ona moral vermek için bütün organizasyonlara yanında götürüyordu. Hastalığının her safhasında başucundaydı.
Zekeriya Alp'in telefondaki ses tonunu ve üzüntüsünü hiç unutamam.
Bazı hakemlerin hıçkırıkları hep zihnimde kalacak.
Evinin önünde gece yarısı 300'ün üzerinde insan var.
MHK Başkanı Kuddusi Müftüoğlu unutulmayacak bir liderlik ve vefa sergiliyor. Hastaneye geliyor. Cenazeyi yıkanacağı yere kadar götürenler arasında yerini alıyor.
Osman Avcı saat saat takip edenlerden...
Serdar Çakır bu dramatik hikâyenin başından itibaren Oğuz Hoca'nın yanından hiç ayrılmıyor.
Ne diyelim; Allah taksiratını affetsin.