Dün sabah Alman ZDF televizyonunun ana haber bülteninde birinci haber şuydu: Almanya'da yaşayan Türkler Alman Milli Takımı'nı destekliyor. Arabalarında Alman ve Türk bayrakları taşıyan sürücülerle röportajlar yayınlandı. Almanlar müthiş mutlu, Türkler'in Almanya'yı desteklemesinden... Almanlar'a sevinmeyi de öğrettik. Ekvador'u yendikleri maçtan sonra cadde ve sokaklarla korna sesleri, konvoylar, bayrak ve forma satanlar. Hiç alışık olmadıkları görüntüler... Almanlar'ın hiç böyle bir adetleri yokmuş. Bizden öğrenmişler... Milli maçlardan sonraki coşkumuza hep imreniyorlarmış geçmişte... Şimdi bizim gibi coşuyorlar. Klakson sesleriyle... Konvoylar halinde... Evlerde ve arabalarda bayraklar dikkati çekiyor. *** Burada her maç önemli. Gruptan çıkmayı garantilemiş iki takımın maçı da, ümitleri bitmiş formalite maçı oynayanların da... Disiplin aynı. Organizasyon ciddiyeti aynı... Gelsenkirchen'de Aufschalke Arena Stadı'ndayız. Portekiz - Meksika kol kola gruptan çıkıyor. Angola'nın İran karşısındaki galibiyet haberi de, Meksikalıları ateşleyemedi. Çünkü Angola'nın galibiyetlerine güveniyorlardı. Tribünlere bakıyorum. Sanırsınız yarı final ya da final maçı. Heyecan bu kadar yüksek. Sahada aynı tempo yok. Cumartesi günü Frankfurt'ta seyrettiğim Portekiz - İran maçında da tempo yoktu. Herkes Portekiz'in enerjisini ekonomik kullandığı görüşünde... Güçlerini gruptan sonraki maçlara saklıyorlarmış. Portekiz'in yıldızları keyif vermiyor. Çok sıkıcı bir takım. 2004'te final oynadıkları Yunanistan'dan da sıkıcılar... Maçın Slovak hakemi Lubos Michel sıfır hata bir maç yönetti. Terim Hoca duymasın ama turnuvanın en sempatik ve başarılı hakemi...