Sultanlara lâyık

A -
A +

ÇİFTÇİLİKTEN Karabük'teki çiftçi bir ailenin çocuğu olan Hüseyin Duran, Kur'an-ı kerim kurslarında okudu, imamlık yaptı. Sonra yolu bir gün Eyüp Sultan'a düştü... LOKANTACILIĞA Fırıncılık, unlu mamüller derken restoran işinde karar kıldı. Başarısının anahtarını şöyle özetledi:?Tabağa yemekten önce sevgini koyacaksın... Sultanlara lâyık GÖNÜL SOHBET İSTER KAHVALTI BAHANE Eyüp Sultan cuma, cumartesi ve pazar sabahları hayli kalabalık oluyor, de ki bayram. Medine'yi andırıyor adeta. Tanışıyoruz, konuşuyoruz... Gönül sohbet ister, kahvaltı bahane... Hüseyin Abi 24 saat beyaz gömlek ve takım elbise ile gezen bir İstanbul Beyefendisidir... İkramı da çok sever. Lokantasına gelenleri müşteri değil, misafir görür, beyler paşalar gibi ağırlar. Bir zaman sonra sadece karın doyurmaya değil, muhabbete de gidersiniz, dost olup çıkarsınız. İsterseniz aradan çekilelim de, bize kendini anlatsın... Bu işin mektebi yok Ömer Abi... Evet iyi bir aşçı, dikkatli bir garson yetiştirebilirsin ama gönül kazanmak ayrı sanat. Tıynet fıtrat meselesi. Bazen telefon çalar: - Abi nerdesin? - Filan mıntıkada... -Tüh be, ben de Sultanzade'nin kapısındaydım şu anda. - Ben şimdi çocukları arıyorum, ilgilensinler. - Yok abi ben sana gelmiştim, yemek bahane... Neyse bir daha ki sefere... Lokantacıların çoğu benim gibidir, yemekten değil yedirmekten hoşlanırlar. Ufacıktım annem tarlaya giderdi, ben evde yemek hazırlardım ona. Fasulye, kabak, patlıcan artık ne olursa... Özene bezene pişirir, sarardım çıkıya... Sofra bezini itina ile serer, salataya şekil yapardım. Bir şamdanı eksik, baktın mı göz okşayacak... Evlendik mutfaktan çıkmaz oldum, eşten dosttan tarifler alır, geçerim ocak başına. Çocukların gözlerine bakarım, nasıl, beğenecekler mi acaba? DÖN DOLAŞ SAR BAŞA İlkokulu bitirince İmam Hatip'e gitmeyi çok istemiştim, sesimi pek beğenirlerdi zira. Olmadı, iki yıl kadar Kur'an-ı kerim kursuna devam ettim, Rabbimin kelâmını öğrendim. Molla aşağı, molla yukarı. Biliyor musun, köye gidince, cübbeyi uzatırlar hâlâ... Annem babam beni 16'sında evlendirdi, memlekette iş yok güç yok, vurdum İstanbul'a... Askerliğimi de yaptım bu arada, artık kalıcı bir iş bakıyorum. Bir ilan gördüm "Sapanca... Kırkpınar Beldesi... Belediye fırınını kiralamak isteyenler filan makâma..." Bindim otobüse gittim, kimseyi tanımıyorum ama... Vardım ezan okunmak üzere. Önce namazımı kılayım. O gün de müezzin yokmuş, hoca efendi biri tekbir alsın diye bakınıyor sağa sola. Yardımcı oldum, sonra bir aşr-ı şerif okuttu bana, sesim berrak, 22 yaşındayım daha. Çıktık, hoş geldin diyen diyene... Sanki kırk yıllık ahbap gibi kaynaştık oracıkta. O zaman ihtilal günleri, belediyeye bir albay bakıyor, olgun bir insan. Müracaatımı yaptım, nasipmiş oldu, giriştik hamura. Kırkpınar küçük bir köy, ekmekle kalsam kurtarmaz, birkaç tepsi poğaça yapar, kahvelerde satardım ayrıca. Galeta kurabiye derken çeşitler arttı. DOLAŞTIM DİYAR DİYAR Derken Arifiye'ye geçtim, sonra Sapanca'ya. Rızkımız İstanbul'daymış, bir bakmışsın Avcılar'da... Derken Marmara evlerine yerleştim, restoran işine giriştim. "Beycezade" çatısı altında unutulmaz günlerimiz geçti, çok dost kazandım orada. Dört yıl kadar Eflani Derneğine başkanlık yaptım, hemşerilerimiz gelir, bir gün kalacak bile olsalar mutlaka Eyüp Sultana uğrarlar. Biz İstanbul'dayız güya... Halid bin Zeyd hazretlerine karşı büyük bir muhabbetim vardı oysa... Haliç Köprüsünden okumadan geçmezdim. İçimde bir kıpırtı, komşuluk nasip olur mu acaba? Rabbim vermek istemese istek vermezmiş. Bir baktım Eba Eyyûb El Ensari hazretlerine cepheden bakan Sultanzade Sofrasını devralmışım. Bu büyük sahabeye yakınlık edep ister, kendine çeki düzen verecek, agâh olacaksın. Şaka değil kainatın yüzü suyu hürmetine yaratıldığı Server'in dostu var karşında. RÜYADA MIYIM YOKSA? Sabah semte desturla girerim, boynumu bükerim Ya Rabbi sana sığınıyorum, inşaallah hürmette kusur etmem. Buranın meczupları bile başkadır, saf sanırsın ama veciz konuşurlar. El bağlar, yan yürürler, türbeye sırtlarını dönmezler asla. Müşterilerimizin yüzde 90'u mütedeyyin insanlar. Sabah abdestli geliyor, siftah parayı sana veriyorlar. Eyyub Sultan hazretlerinin misafirleri... Hizmetin en iyisini hak ediyorlar. Tek tek masalarına gider, kendimi tanıtır, isteklerini sorarım. Çoğu bana bırakır. Eh size bırakılırsa en güzelini verirsiniz zaten, aman onu da koyayım, bunu da... Ziyafet hazırlarsın onlara. Ama şu var, en kaliteli malzemeyi de alsan, en meşakkatli yemekleri de yapsan içinden gelmiyorsa tadı tuzu olmaz. Muhabbetle yumurta kır, domates doğra yiyen doyamaz. Önce sevgini koyacaksın tabağa... İnsanlara gülümseyeceksin. Bu da bir nevi sadaka... MEN HADİME HUDİME Burayı devraldığım için elemanları seçemedim ama yetiştirdim. Bazen müşteriler gelir "böyle efendi bir garson çalıştırdığın için size teşekkür ederiz" derler. İnsan değişir mi? Evet değişir. Ortada. Zaman zaman onları toplar fikirlerini alırım. Öyle bir yol gösterirler ki şaşarsın. İstişarede bereket var denir ya. Geçen sabah masalarla ilgileniyorum, baktım çayları azalmış, hemen yeni bir termos bıraktım, menemen bitmek üzereydi bir sahan daha yaptırdım. Doydular kürdana uzandılar, sordum "kahvenizi nasıl alırdınız acaba?" Adamcağız kalktı boynuma sarıldı, "kardeşim" dedi, "getirdiğin menemen üç beş lira ama sen bizi bitirdin ya... Bu ne güler yüz, huzur veriyorsun insana..." İş bu, ne isterim ki başka. Rahmetli babamın aort damarı yırtılmıştı, bugün yarın ölür dediler Allah onu bize bağışladı, sekiz yıl daha yaşadı. Hizmet etmek nasip oldu, üzerine titredim adeta. Bir gün ben de ameliyat oldum, narkozdan çıktım baktım dört kızım da karşımda. Hepsi de okuyorlar, gözlerinde nasıl yaş, sicim sicim ama... Bu mesleği "insana hizmet" olduğu için seviyorum. Sen dua al, balık bilmese Hâlık bilir, mutlaka çıkar karşına... RAMAZAN BEREKETİ Eyüp'te Ramazan-ı şerif çok farklı. İstatistiklere göre 30 milyon insan geçiyor mübarek ayda. Her gece en az 700 - 800 bin kişi. Kadir gecesi 3 milyon desem abartmış olmam. Halbuki semt kendini 30 - 40 bin kişiye göre hazırlamış, tuvaletlerin, muslukların çapı belli. Otel ihtiyacı nasıl çözülür, otopark sıkıntısı ne zaman aşılır bilmiyorum ama önce esnaf müşteriyi günübirlik görmekten vazgeçmeli. Biz bu hususta hayli mesafe aldık, gelip geçene de yerli gibi davrandık. Peşlerini bırakmadık, cumaları aradık, kandil mesajları attık. Semeresini de gördük tekrar tekrar geliyorlar. Hiç değilse beş dakika uğrayıp hatırımızı soruyor, çayımızı kahvemizi içiyorlar. Burada güzel insanlarla tanıştık, İdris Şahin bey olsun Nimet Çubukçu hanım olsun... Eğer bir gün başbakanımızı da ağırlarsak dünyalar benim olacak. Tayyib Bey ve Emine Hanım zaman zaman geliyor ama müthiş bir alâka var, çemberi yaramıyorlar. Sultanlara lâyık Yıllarca bunu hayal etmiştim. Cam kenarına oturuyorum, Halid Bin Zeyd hazretleri karşımda... NERENİN NESİ MEŞHURSA Benim bir ahdim var, "yemediğim şeyi müşterimin önüne koymayacağım asla!" Edirne Havza'nın Osmanlı Köyünde hayvan besleyen ihlaslı bir kardeşimiz var, eti oradan getirtiyorum mesela. Köfteye fazla baharat katmıyoruz, etimiz çok güzel zira... Etin içine domates, biber, kültür mantarı ve Karadeniz kavurması koyarak fırına veriyoruz, hafif bir güveç, pek beğeniliyor. Aynı malzeme pideyi de açıyor. Artvin'den karadut pekmezi getirtiyorum, müthiş bir lezzet kaşık kaşık ye yakmıyor. Balı Kaçkar yaylarından alıyoruz. Tahin helvasını Safranbolu'ya ısmarlıyorum, gül reçelini ona keza. Tereyağını Vakfıkebir'den alıyoruz. Hem kahvaltıda sunuyor hem de iskender de kullanıyoruz. Margarin kapımızdan bile girmiyor. Sabah açık büfede çeşitlerimiz yüzü aşıyor. Kabak tatlısını kimseye bırakmam, elimle yaparım. Özenle seçerim, kestin mi kavuniçi çıkacak. Hiç su koymadan pişirirsin kızarır, kıvam tutar, millet de sanır ki içinde boya var. Şişe ve kutu sütle sütlaç olmaz, ben sütü Eyüp köylerinden hususi getirtiyorum, değiyor. Zerdeye çok özen veriyoruz. Yoksa bu ecdat yadigârı unutulacak. Künefenin bütün malzemesi Hatay'dan, ustamız da Hataylı. İşi biliyor. Dışarıda sakatat yemek cesaret ister. Haydi işkembeyi yıkarsın bir daha yıkarsın, neticede sakız gibi olur içine siner. Ama kokoreç muamma! Beni Mehmet adlı bir arkadaşla tanıştırdılar, o kadar titiz ki, adam bile çalıştıramıyor yanında... Bakın onun kokoreci içime sindi sonunda. Kokoreci alışılan usullerle pişirmiyorum, ince ince doğrayıp saç üstünde kavuruyorum, kıtır kıtır oluyor, yiyen de satır kıyması sanıyor. Yakında kuru fasulye de gireceğiz, bambaşka bir sunumla, sürpriz olacak. Bütün bunlar ne için biliyor musun Ömer Abi? Şöyle kenardan bakacaksın, konuklarının tat aldığını hissedebiliyor musun? Tamam. Bu keyif parayla pulla ölçülmez inan.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.