Usta, usta yanında yetişir

A -
A +

ÖZENİRDİK YALANI YOK YA Henüz 11 yaşında kaportacıya çırak verilmek kolay değildir, tiril tiril giyinmiş liselilere bakıp iç çekerdik zaman zaman. HUZURU BULDUM YETER Şimdi düşünüyorum da belki doktor mühendis olsam bu kadar kazanamazdım. Hem şu huzuru bulabilir miydim acaba? RÖNTGENİNİ ÇEKERİZ 54 yıldır bu işi yaptığını söyleyen Fettah usta, "Nasıl bir profesör hastayı gözünden tanır. Biz de ordinaryüs olduk, arabaya baktık mı röntgenini çekeriz adeta" diyor. Bir saat mi mutlu olmak istiyorsun? Bir gölge bul ve uyu! Bir gün mü mutlu olmak istiyorsun? Kırlara çık ya da balık tut. Bir ay mı mutlu olmak istiyorsun? Evlen! Ama hayatın boyunca mutlu olmak istiyorsan... "Sevdiğin işi yap!" İşte ben işimi sevenlerden oldum diyor kaportacı Fettah usta... Bak yaşım 65, dükkanı heyecanla açarım hâlâ. Aslen Bulgaristan göçmeniyiz. O yıllarda okumak herkesin harcı değil, yokluk var. İlk mektebi bitirenler genelde çırak oluyorlar. Beni de Dolapdere'de bir kaportacının yanına verdiler. 11 yaşandayım daha. Ustam işini iyi bilen, çekicini konuşturan bir sanatkârdı. Hâzâ esnaf! O yıllarda babalar çocuklarını okula bıraktılar mı eti senin kemiği benim derler. Ama ustaya verdiler mi eti de sana, kemiği de sana. Tepe tepe kullan, hiiç acıma! Acımazlar da... Annesinin bir tanesinin eline süpürgeyi tutuştururlar, hadi bakalım kaldırımdan başla! Git çay söyle! Para bozdur! Sigara al! 15-16'yı getir! Krikoyu vur! Hazneye karpit at. Ücret konuşulmaz, hatta ağza bile alınmaz. Ustanın keyfi yerindeyse bir harçlık verir, değilse hiç yanaşma! Hırpalandığın azarlandığın da olur ama bunlar evde anlatılmaz asla. Kendi iyiliğin için olduğunu bilirsin zira. Gözünü açarsan ne âlâ... Ayakta uyursan "sen" derler "bi daha uğrama!" Haa usta baktı kabiliyetin var. Çekiç kullanmana, macun çekmene müsaade eder, işin püf noktalarını fısıldar kulağına. Bir an önce koluna altın bileziği geçirmelisindir. Daha askere gidecek, dükkan açacak, evlenecek, çoluk çocuğa karışacaksındır. Küçük küçük hayaller... Büyük büyük umutlar. DOLAPDERE - MASLAK Biliyor musun en güzel günlerimiz Dere'de (Dolapdere'de) geçti. Şüphesiz tiril tiril giyinmiş liselilere bakıp iç çektiğimiz de olmuştur ama hayatın gerçekleri ortadaydı. Herkes doktor mühendis olacak değil ya... Şimdi bakıyorum da bizim için hayırlısı buymuş... Belki tahsil yapsam sahip olamazdım şu imkâna. Çocuklarım da okudular, ikisi yanımda... Bu iş biraz merak meselesi. Arabaları sevecek, onları jilet gibi görmek isteyeceksin. İlk arabam 62 model bir VW kaplumbağa idi hiç unutmam. Bizzat elden geçirmiştim, kız gibi yapmıştım. 70'li yıllarda Dolapdere daraldı, park yeri dert olmaya başladı. Maslak Sanayi Sitesi yeni yeni konuşuluyor. Gitsem mi, kalsam mı? O zamanlar buralar çayır bayır. Kendi dükkânımız olsun dedik, müşteri gelir seni bulur nasıl olsa. Bak Ömercim, burası bir mektep oldu. Biz de ne kalfalar ustalar yetiştirdik, 25 yıldır yanımdan ayrılmayanlar da var. EL TERAZİ GÖZ MİZAN Eskiden hizaya gözle bakılır, renk gözle alınırdı. Biz baktık mı boyanın içinde kaç renk var bilirdik. 7 Ana rengi karıştıra karıştıra ton tuttururduk. Kaportanın üstüne bir damla koyarsın, farkedilmiyorsa tamam... Ama açık geldi, koyu geldi sil, baştan. Bakmaktan gözlerimiz acırdı, başımız zonklardı inan. Halbuki şimdi kolay, koy skalayı, numarayı tespit et tamam. Bilgisayar gram gram hesabı versin sana... Kaportacı çekiç atmaktan zevk duymalı. Çekiç deyip geçme bunlar seçmedir, hepsi marka... Yağlı çekiç var mesela, boyalı kapo-rtaya bile vurursun zedelemez, yani o kadar. Çekiç işi bitti diyelim iyice ilaçlayacaksın, yağ olur kir olur bunlar kesinkes arındırılacak. Yoksa ilerde macun atar. Bilahare zımpara ile tesviye edeceksin. Önce kuru, sonra sulu... Kordonları hizalaya hizalaya... Eğer işini seversen keyif alırsın. Yoksa çekilir çile değil. Ben 54 yıldır bu işi yapıyorum. Nasıl bir profesör hastayı gözünden tanır. Biz de ordinaryüs olduk, arabaya baktık mı röntgenini çekeriz adeta. Eskiden böyle sök tak, parça değiştir nerede? Daha ziyade Amerikanlar gelir, onların sacları kalındır. döve döve düzeltiriz, dışarı döviz çıkmaz. Araba sahibine de masraf açmayız, bütçesi zorlanmaz. Günübirlik topladığımız arabalar da olur... "Aman annem babam görmesin akşama yetiştirelim usta!" Bir yumuluruz araba düzelir boyanır anında. Şimdi malzemeler hafifledi, tamponlarda daha ziyade plastik kullanılıyor. Kırılınca atılsın diye imal etmişler ama onlara da kaynak yapıyoruz, ısıtıp şekle sokuyoruz icabında... At bunu... İyi de araç sahibine de, sigortaya da zarar, milli servet heba oluyor hiç yoktan... DANIŞAN DAĞLAR AŞMIŞ > Ustacım tatil mevsimi mâlum, piyasa hareketlenecek. Sizce ikinci elden araba alacaklar neye baksınlar? Bi şeye bakmasınlar. Yanlarına bir kaportacı, bir de mekanik ustası alsınlar. Araba kazalı olabilir, ustanın gözünden kaçmaz. Zira biz motor içindeki şase kafalarına, çamurlukların bağlantı civatalarına, eklem yerlerine, direklere bakarız. Tavan fitilini kaldırıp punto yerlerini inceleriz. Boyanın malzemesinden ve atılışından da çok mânâ çıkar. Satıcı "temiz, emsalsiz" dese de bize yutturamaz.. Hatta trafikte önüm yanım sıra giden arabaları incelerim. Bunun sol çamurluğu boyalı, şunun tavanı sakat. Koruyucu var mı yok mu? Pasta atılmış mı, atılmamış mı? Diyelim iyi bir araba aldın ama bakmasını bilmezsen yazık edersin ona. Bir kere araba fırça ile yıkanmaz. Çünkü arasına kum taneleri girer, boyayı çizer. Biz delikli süngeri bile tavsiye etmiyoruz süngeriniz düz satıhlı olacak. Şimdi şampuanlar var sıkıyorsun kabartıyor, suyla akıtıyorsun tamam. Araba yıkamayı da abartmamalı. Her gün her gün yıkarsan su kalır kuytularında. Pis bırakmak da iyi değil, kir boyaya işler zamanla. Mesela kuş pisliği çok asitlidir, birkaç gün içinde boyayı buruşturmaya başlar. Önce iz bırakır sonra çürütür atar. Araba deniz kenarında tutulmamalı. Rüzgar dalgaların suyunu alır taşır. Bir bakarsın arabanın sol tarafı çürümüş, sağı sapasağlam. Ağlayan ağaçlar vardır sonra, bazılarından sakız damlar, tozları yapışır. Bunlar hep boyaya zarar. Bence araba haftada onbeşte bir yıkanmalı. Bagaj kanalları, fitil altları iyice kurulanmalı ama. Şimdi lüx otomobillerde galvenizli sac ya da alüminyum kullanılıyor. Hem hafif, hem de çürümüyorlar. SABREDEN DERVİŞ... 8 yıllık eğitimin ardından çırak gelmez oldu. Oysa iyi usta büyük servislerde imalathanelerde değil, sanatkarın yanında yetişir ancak. Sanat okulları yayıldı ama onlar daha ziyade teoriye eğiliyorlar, şurada pişip terleyenler çok başka... - Peki sizin yenilerden farkınız ne? Onlar da kendilerini meth ediyorlar. Şöyle anlatayım bir Hanımefendi geldi... "Babam şoförlük yaparak bizleri okuttu. Sonra yatağa düştü. Arabası yıllardır toz toprak içinde. Acaba diyorum bu otomobili kaldırabilir miyiz ayağa? Ömrünün son günlerinde bir sürpriz yapmak istiyordum da..." Gittik gördük. 52 Desoto... Çökmüş çürümüş harap perişan. Cam çerçeve kalmamış içinde otlar bitmiş yani o kadar. Tuttuğun yer elinde kalıyor, bunu yeniden imal etmek lazım. Nostalji arabası herkesin harcı değildir. Bize geldiğine göre, kadın da biliyor. Kolay değil 11 yaşında başlamışım bu sanata... "Toplarız" dedim "ancak öyle üç beş günde olmaz, yıllar alır ve hayli masraf açar!" "Para hiç problem değil" dedi "ne yapsam değer. Eğer bu gün iş güç sahibi isek, standartın üstünde bir hayat sürüyorsak bu araba vesile oldu onlara. Çocukluğumuz içinde geçti, hatıralarımızda hep o var." Neyse hurdayı dükkana getirdik. Söktük parçaladık, işe giriştik. Ancak adamcağızın ömrü vefa etmedi, vefat etti. Kızı "olsun" dedi "çalışmaya devam. Alıp Karacaahmet'e götüreceğim, mezarının başına!" MURADINA ERMİŞ Başladık mı kalın saclardan tek tek parça yapmaya... Önce tabanı hallettik, iskelet, kapı sacları, hatta göğüs yaptık. Kartondan şablonlar çıkara çıkara. Yoksa delikleri oturtamazsın. Çamurluk kapı neyse de tavan işi pek müşküldür. Pres baskı yok oturup çekiçle sacı bükecek kutrunu bulacaksın. İşte eski ustaların farkı burada. Far, panjur, çıta gibi parçaları ABD ve Belçika'dan tedarik ettik. Kadıncağız iki haftada bir gelip bakıyor. Meraklı da. Safha safha videoya alıyor. Villa yaptırıyordu bitirdi içine girdi, biz arabayı tamamlayamadık daha. Kolay değil, iğneyle kuyu kazıyorsun adeta... Arabanın rengi gitmiş, gizli köşelerini sıyırdık baktık "fıstık yeşili!" Aynen fabrika rengini vurduk, orijinali başka be, arabayı fevkalade açtı. Koltuk döşemelerini de yeşil yaptık ama sahibesi tutmadı "Abi bunu haki mi yapsaydık?" - Olur ama yeniden masraf... Olsun dedi, yapıldı, hakikaten yakıştı bu defa. Çerçeve, torpido koyu gri, biz sıçan tüyü deriz ona... Bu iş öyle harala gürele yapılmaz, kafan yerindeyken çalışacaksın, neşeyle, tadını çıkara çıkara... Neticede ortaya bir eser çıktı. Göğsümüzü gere gere anahtarı uzattık. Kadın doğru Karacaahmed'e sürdü! Yüzündeki mutluluğu görmek lâzımdı o anda..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.