Zâlim; zulmeden, insânlara eli ile, dili ile zarar veren, başkalarının hakkına tecâvüz eden kimse demektir. Zâlim, Tefsir ilminde kâfir, inkâr eden anlamında kullanılmaktadır. Zâlim, başkasının hakkını kullanandır. Fıskın en kötüsü, zulüm yapmaktır. Çünkü açıkça yapılmakta ve kul hakkı da karışmaktadır. Âl-i İmrân sûresinin 57. ve 140. âyetlerinde meâlen; (Allahü teâlâ, zâlimleri sevmez) buyuruldu. Hadîs-i şerifte de; (Zâlimin çok yaşamasına duâ etmek, Allahü teâlâya isyân olunmasını istemektir) buyuruldu. Süfyân-ı Sevrî hazretlerine; -Çölde bir zâlim susuzluktan helâk oluyor. Ona su verelim mi? diye sorduklarında, cevabında; -Hayır vermeyin, buyurmuştur. Zâlim, oturduğu evi gasp yolu ile almış ise, o eve girmek harâm olur. Fâsık kimseye tevâzû edenin dîninin üçte ikisi gider. Zâlime tevâzû edenin hâlinin nasıl olacağını buradan anlamalıdır. Zâlimin elini öpmek, karşısında eğilmek, günâhtır. Âdilin ise, câiz olur. Ebû Ubeyde bin Cerrah hazretleri, hazret-i Ömerin elini öpmüştür. Kazancının çoğu harâmdan olan kimsenin evine gidip oturmak, câiz değildir. Onu, söz ile veyâ bir hareket ile methetmek, övmek harâmdır. Ancak, kendini veyâ başkasını, onun zulmünden kurtarmak için, yanına gitmek câiz olur. Yanında iken, yalan söylememek ve kendisini övmemek lâzımdır. Zâlim bir kimse, herhangi bir kimsenin evine, yanına gelirse kalkmak, ayakta karşılamak câiz olur. Dînin izzetini ve zulmün kötülüğünü bildirmek için kalkmamak iyi olur. Zâlimden her zamân uzak kalmak dahâ iyidir. Hadîs-i şerîfde; (Münâfık ile konuşurken, efendim, demeyiniz!) buyuruldu. ZALİME HÜRMET... Zâlime, müşriklere hürmet etmek, saygı ile selâm vermek, üstâdım demek, kişinin îmânını tehlikeye sokar. Peygamber efendimiz; (Bir zâlime yardım edene, Allahü Teâlâ, o zâlimi musallat eder) buyurmuştur. İmâm-ı Mücâhid hazretleri de; "Sabah ve akşam tövbe etmeyen kimse zâlimlerdendir" buyuruyor. Malın ayıbını, müşterîden gizlememeli, hepsini, olduğu gibi göstermelidir. Kusûru gizlemek, hıyânettir. Mü'mine, nasîhat etmemek, zâlim, âsî olmaktır. Malın iyi tarafını göstermek, karanlıkta göstermek de, zulüm, hîyle olur. Resûlullah efendimiz, buğday satan birisinin buğdayına, mübârek parmaklarını sokup, içinin yaş olduğunu görünce; -Bu nedir? buyurdu. -Yağmur ıslatmıştır deyince; -Niçin saklayıp göstermiyorsun? Hîyle eden, bizden değildir buyurmuşlardır. Süleyman bin Cezâ hazretleri buyuruyor ki: "İki günâhtan çok kork! Birisi, emrinde olan insanlara zulmetme! En büyük zulüm, onların islâm bilgilerini öğrenmelerine, ibâdet yapmalarına mâni olmaktır. İkincisi, din ve dünyâ yolunda hâin olma! Her günâhtan kork! Bir kimse, bir günâh işlemek istese, fakat Allahü teâlâdan korkarak ondan vazgeçse, Hak teâlâ o kimseye Cennettte bir köşk ihsân eder. Bir müslümân, sana zarar verirse, sen ona iyilik et! Hiç kimsenin ayıplarını yüzlerine vurma!" ÖLÜLERLE OTURMAK... Birgün Muhammed bin Vâsi hazretleri, huzurunda bulunanlara; -Günah işlemeye devam etmek, ahmaklarla sohbet etmek ve ölülerle oturmak, kalbi öldürür buyurunca, kendisine; -Efendim, ölülerle oturmak nasıl olur? diye sorduklarında; -Ölülerden kastım, şımarık zenginler, zâlim idarecilerdir cevabını vermiştir. Netice olarak Allahü teâlâ, dünyâda bütün insanlara acıyor. Muhtâç oldukları şeyleri yaratıp, herkese gönderiyor. Ebedî saâdete kavuşturan yolu gösteriyor. Nefislerine, kötü arkadaşlara, zararlı kitâplara ve yayınlara aldanarak, bu saâdet yolundan ayrılanlardan, küfür ve dalâlet yoluna sapanlardan, pişmân olup, af dileyenleri hidâyete kavuşturuyor. Bunları ebedî felâketten kurtarıyor. Azgın, zâlim olanlara ise, bu ni'metini ihsân etmiyor. Onları yani zâlimleri, beğendikleri, istedikleri küfür, inkâr yolunda bırakıyor. Muhammed Zuğdân hazretleri; "Zâlim ile arkadaşlık eden zâlimdir. Zîrâ zâlimle berâber bulunmak, Allahü teâlâdan gâfil olmak ve nefsinden râzı olmak hastalığını ortaya çıkarır" buyurmuştur.