Allahü teâlâ, her şeyin sâhibi, yaratanı, mutlak ni'met vericisidir. Bütün mahlûkların var olması, Onun ihsânı, hayatta kalmak da Onun lütfudur. Kâmil, olgun sıfâtlar, Onun her şeye şâmil olan rahmetindendir. Çeşitli ni'metler ve bitmeyen, tükenmeyen çeşitli keremler Onun feyziyledir. Zorluğu ve şiddeti kaldırmak, duâyı kabûl ve belâyı defetmek Ondandır. Bir rızık vericidir ki, yüce merhameti ile kullarını rızıklandırır. Günâhları sebebi ile kullarının rızıklarını kesmez. Onları hesâba çekmekte ve cezâlarını vermekte acele etmez. İyiliklerini dost ve düşmandan uzak eylemez. Bu ni'metlerin en büyüğü ve en üstünü ise, İslâma dâvet buyurmasıdır ki, ebedî hayat, saâdet ona bağlıdır. İnsan, Allahü teâlânın lütfu, ihsânı ile Cennete girecektir. Fakat itâat ve ibâdet yaparak rahmete kavuşmaya hazırlanmaz ve lâyık olmazsa Allahü teâlânın lütfu ve rahmeti ona gelmez. Nitekim bir âyet-i kerîmede meâlen; (Rahmetim, muhsinler için, yani emirlerimi kabûl edip yapanlar içindir) buyuruldu. "KİMSEYE ZULMETMEYİN!" Ebû Zer Gıfârî hazretlerinin rivâyet ettiği hadîs-i kudsîde, Allahü teâlâ buyuruyor ki: (Ey kullarım! Şüphesiz zulmü kendime harâm kıldım. Yani zulümden münezzehim. Bunu size de harâm kıldım. Sakın kimseye zulmetmeyin. Ey kullarım! Hepiniz, dalâlet, sapıklık üzere yaratıldınız. Yani din bilgilerini bilmiyordunuz. Ancak sizden hak yoluna hidâyet ve îmân etmeye muvaffak eylediğim kimseler hidâyete kavuştu, dalâletten kurtuldu. Benden hidâyet isteyiniz, sizi hidâyete kavuşturayım. Ey benim kullarım, hepiniz açtınız. Fadl ve keremimle sizleri yedirip içirip doyurdum. Benden yiyecek içecek talep ediniz ki, size bunun sebeplerini ve yolunu kolaylaştırayım. Ey benim kullarım, hepiniz çıplaktınız, hepinizi ben giydirdim. Benden giyecek talep ediniz ki sizi giydireyim. Ey benim kullarım! Siz gece, gündüz kast ile hata edersiniz. Ben ise şirkten başka bütün günahları affediciyim. Bana istiğfar ediniz ki sizi mağfiret edeyim. Ey benim kullarım! Şüphesiz siz bana hiçbir zarar veremezsiniz ve bana hiçbir fayda sağlayamazsınız. Ben bunlardan münezzeh ve müberrâyım. Ben ganiyy-i mutlakım siz de fakîr-i mutlaksınız. Ey benim kullarım! Eğer sizin öncekileriniz ve sonrakileriniz, insanlarınız, cinleriniz, takvânın en yüksek derecesinde olsa, benim mülkümde zerrece artış olmaz. Zühd ve takvânızın faydası yine sizedir. Ey benim kullarım! Sizin öncekileriniz ve sonrakileriniz insan ve cinleriniz, yani hepiniz en âsî bir kimse gibi hep isyankâr ve günahkâr olsanız, benim mülkümden zerre eksilmez. Bunların zararı, ziyanı size ulaşır. Ey kullarım! Öncekileriniz ve sonrakileriniz, insanlarınız ve cinleriniz, yeryüzünde bir yerde el kaldırıp benden isterseniz, ben de dilersem, her istediğinizi veririm. Böylece benim mülkümden bir şey eksilmiş olmaz, iğne denize daldırıldığı zaman denizden bir şey eksiltir mi? Ucunda kıymetsiz bir yaşlık kalır. Ey kullarım! Sizin amel ve ibâdetlerinizi, her işinizi, ilmi ezelîm ve hafaza meleklerim ile zapt ve hıfzederim. Sonra işlerinizin karşılığını âhirette noksansız veririm. İşte bu şekilde her kim bir hayır işlerse, bana hamdü senâ eylesin. Bu da benim ihsânımdır. Bundan başka iş işleyenler de beni değil, kendi nefislerini kötülesinler. Zira kötülük işleyenler, irâdeleri ile kendi nefslerine uyarak günah işliyorlar.) AMEL, CENNETE GÖTÜRMEZ!.. Netice olarak, Allahü teâlâ kerîmdir, rahîmdir. Yani lütfu, ihsânı boldur ve merhameti çoktur. İhsân sâhibi, yalnız Allahü teâlâdır, dilediğine verir. Allahü teâlânın rahmeti yetişmezse, kimse Cennete giremez. Allahü teâlâ, dilediği mü'minlerin büyük ve küçük bütün günâhlarını, fadlı, ihsânı ile affedecektir. Küfürden başka, her günâhı, dilerse affedecek, dilerse, adâleti ile küçük günâhlar için de azâb edecektir. Kâfir olarak öleni, hiç affetmeyeceğini bildirmektedir. Amel, insanı Cennete götürmez. Cennete gitmeye sebep olur. Bir gün Peygamber efendimiz; -Hiç kimse iyilikleri ile, ibâdetleri ile Cennete girmez, buyurunca; -Sizin için de böyle midir yâ Resûlallah, dediklerinde; -Benim için de böyledir. Ancak Allahü teâlânın merhameti ile, ihsânı ile kurtulurum buyurmuştur.