"Bize dönmiyecek misiniz?"

A -
A +

İnsanın yaratılmasından maksat, yağlı, lezîz yiyecekler, güzel, nefis elbiseler, mal ve mülk toplamak, ni'metlenmek, oyun ve eğlence için değildir. İnsanın yaratılmasından maksat, Allahü teâlâyı tanımak, Ona ibâdet etmek, kulluk yapmak, kulluk vazîfelerini yerine getirmek ve Ona karşı gönlü kırık, boynu bükük olmak ve yalvarmak içindir. Abbasi halifelerinden Hârun Reşîd hazretleri zamanında yaşayan Behlül-i Dânâ hazretleri, bir gün Bağdât sokaklarından birinde giderken, oynayan çocuklar görür. Fakat çocuklardan birisi, bir köşeye çekilmiş onlara bakıyor ve ağlıyordu. Behlül-i Dânâ hazretleri o çocuğun yanına gider ve; NİÇİN AĞLIYORSUN? -Ey çocuk niçin ağlıyorsun? Gel sana bir şeyler alayım da sen de arkadaşlarınla oyna der ve çocuğun başını okşar. Çocuk bakışlarını hazret-i Behlüle çevirir ve; -Ey efendi, biz oyun, eğelence için yaratılmadık der. Hazret-i Behlül bu söze çok şaşırır ve çocuğa; -Peki niçin yaratıldık diye sorar. Çocuk da; -Allahü teâlâyı bilmek ve Ona ibâdet etmek için yaratıldık cevabını verir. Behlül-i Dânâ hazretleri; -Peki sen bunun böyle olduğunu nereden biliyorsun? diye sorar. Çocuk da, Mü'minûn sûresinin 115. âyet-i kerîmesini okuyuverir. Bu âyet-i kerîmede meâlen; (Sizi abes olarak, oyuncak olarak mı yarattım sanıyorsunuz. Bize dönmiyeceğinizi mi zannediyorsunuz?) buyurulmaktadır. Hazret-i Behlül tekrar; -Ey çocuk, sen hakîmâne konuştun. Bana biraz daha nasîhat et der, ağlamaya başlar ve kendinden geçer. Kendine geldiğinde çocuğa; -Ey evlâdım, senin günâhın yok, sen bir çocuksun. Nasıl oluyor da böyle düşünebiliyorsun? diye sorar. Çocuk da; -Ey efendi, ben babamı ateş yakarken gördüm. İri odunları küçük çırpılarla tutuşturuyordu. Ben de Cehennemin yanan küçük odunlarından olacağımdan korkuyorum cevabını verir. Bu sözler üzerine Behlül-i Dânâ hazretleri tekrar ağlar ve kendinden geçer. Kendine geldiğinde çocuğu yanında göremez ve oradakilere bu çocuğun kim olduğunu sorar. Onlar da; TANIMADINIZ MI? -Tanımadınız mı? derler. Hazret-i Behlül; -Hayır deyince, onlar; -Bu çocuk, hazret-i Hüseyin evlâdından seyyid bir çocuktur derler. Bunun üzerine Behlül-i Dânâ hazretleri de; -Ancak böyle bir ağacın meyvesi bu kadar olgun olabilirdi buyurup oradan ayrılır. İmâm-ı Rabbânî hazretleri, bir talebesine hitaben buyuruyor ki: "Dünyâ hayâtı çok kısadır. Âhıretin azâbları pek acı ve sonsuzdur. İleriyi gören akıl sâhiplerinin, hâzırlıklı olması lâzımdır. Dünyânın güzelliğine ve tadına aldanmamalıdır. İnsanın şerefi ve kıymeti dünyâlıkla ölçülse idi, dünyâlığı çok olan kâfirlerin herkesten dahâ kıymetli ve dahâ üstün olmaları lâzım gelirdi. Dünyânın görünüşüne aldanmak aklsızlıktır, ahmaklıktır. Birkaç günlük zamânı büyük ni'met bilerek, Allahü teâlânın beğendiği şeyleri yapmaya çalışmalıdır. Allahü teâlânın kullarına ihsân, iyilik etmelidir. Kıyâmette azâblardan kurtulmak için, iki büyük temel vardır: Birisi, Allahü teâlânın emirlerine kıymet vermek, saygı göstermektir. İkincisi, Allahü teâlânın kullarına, yarattıklarına şefkat, iyilik etmektir. Mü'minûn sûresinin 115. âyetinde meâlen; (Sizi abes olarak, oyuncak olarak mı yarattım sanıyorsunuz. Bize dönmiyecek misiniz zan ediyorsunuz?) buyuruldu. Gençsiniz. İçiniz kaynıyor. Dünyâ ni'metleri içindesiniz. Herkese sözünüz geçiyor. Her istediğinizi yapabiliyorsunuz. Fakat, size acıdığımız için, iyilik etmek istediğimiz için bunlar yazıldı. Elinizden birşey kaçmış değildir. Tövbe edilecek, Allahü teâlâya yalvaracak zamândır." Netice olarak insânın yaratılması, Allahü teâlâyı tanımak, Ona kulluk yapmak, ibâdet etmek içindir. İbâdet yapmak da, hakîkî îmâna kavuşmak içindir. İbâdet etmek ise, Resûlullah efendimizin sünnetine, Onun yoluna tâbi olmak demektir. Bu yola, İslâmiyyet denir. İslâmiyyete tâbi olmak için de, ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri gibi îmân etmek, Allahü teâlânın emirlerini yapmak ve harâmlardan, bid'atlerden sakınmak lâzımdır.