Egoizmi, bencilliği yıkmak için...

A -
A +
Allahü teâlâ, dinleri, bozuk âdetleri, çirkin modaları kaldırmak, nefsin benlik, egoizm gibi çılgınlıklarını yatıştırmak için göndermiştir. İyi kul, sâhibinin yaptıklarından râzı olan, onları beğenen kuldur... İnsanın yaratılışında, nefsin istekleri, arzûları bulunmaktadır. Bu sebeple insan, malı, parayı sever ve kendisinde gadab, intikam, kibir gibi sıfatlar görünmeye başlar. Nefis, kötülükler deposu olarak yaratılmıştır. Nefsine tâbi olan, kendini beğenir, üstün görür, egoist olur. İnsanın kendini beğenmesi, herkesten üstün görmesi kibirdir. Kişi, kendini başkasından üstün görmekle, kalbi rahat eder. Kişinin kendini ve ibâdetlerini beğenmesine, üstün bilmesine de ucub denmektedir. Böyle kimseler, bencil, egoist olurlar. Kibir ve ucub, insana yaratanını yani Allahü teâlâyı unutturur. Hadîs-i şerîfte; (Kalbinde zerre kadar kibir bulunan kimse Cennete girmez) buyurulmuştur. Kibriyâ, büyüklük, Allahü teâlânın sıfatlarındandır ve Ona mahsûstur. İnsan, nefsini ne kadar aşağılarsa, Allahü teâlâ indindeki kıymeti o kadar yükselir. Kendine kıymet verenin, Allahü teâlâ katında kıymeti olmaz. Hadîd sûresinin 23. âyet-i kerîmesinde meâlen; (Allahın size verdiği ni'metlerle şımarmayınız! Kaybettiğiniz maldan ötürü üzülmeyiniz! Allah, kendini beğenen kibirli kimseleri sevmez) buyurulmaktadır. Ömer bin Abdülazîz hazretleri, hutbe okurken kalbine ucub yani kendini beğenmek hâli gelirse hutbeyi yarıda keser, yazı yazarken olursa o kâğıdı yırtar ve; "Allahım nefsimin şerrinden sana sığınırım" buyururdu. İmâm-ı Gazâlî hazretleri buyuruyor ki: "ULUYAN BİR KÖPEK GİBİ..." "Kalb meleklere mahsûs bir evdir. Gadab, şehvet, hased, kibir gibi kötü sıfatlar, uluyan köpek gibidirler. Köpeklerin bulunduğu yere melekler girmez. Hadîs-i şerîfte, (Köpek ve resim bulunan eve melekler girmez) buyuruldu. Bu hadîs-i şerîfteki evin kalb olduğunu ve köpeğin de, kötü huylar demek olduğunu söylemiyorum. Açık manalarına inanmakla berâber, yukarıdaki manaları da ilâve ediyorum." Mâlik bin Enes hazretleri, kibirli ve kendini beğenen kimselerden hoşlanmaz ve; "Bir kimse kendini övmeye başlarsa, değeri düşer" buyururdu. Cüneyd-i Bağdâdî hazretlerinin talebelerinden biri, şeytanın vesvesesine aldanıp benlik ve gurura kapılır. "Artık ben kemâle geldim. Sohbete devâm etmeme lüzum kalmadı" diyerek kendi başına bir yere çekilir. Bir gece rüyâsında, bağlık bahçelik içinde çok lezzetli yemekler yediğini görür. Bu rüyâyı hakîkat zannedip, kibri daha da artar ve bu hâlini arkadaşlarına da anlatır. Onlar da Cüneyd-i Bağdâdî hazretlerine arz ederler. Talebeyi şeytanın aldattığını anlayan Cüneyd-i Bağdâdî hazretleri ona; -Seni bu gece yine götürürlerse, oraya vardığında üç defâ Lâ havle oku buyurur. Hakîkaten onu rüyâsında yine götürürler. O kimse, emri hatırlar ve üç defâ Lâ havle okur. Gördüklerini ve kendisinde hâsıl olan hâllerin hepsini unutur. Bir anda kendisini pislik ve çöplük içerisinde bulur. Uyandığında gördüklerini hatırlar ve içine düştüğü hatâyı anlar. Pişman olup tövbe eder ve sohbetlere devâm eder. Bunun üzerine Cüneyd-i Bağdâdî hazretleri; "Herkese kâmil, olgun bir rehber lâzımdır. Aksi hâlde insan, şeytana tâbi olup onun oyuncağı ve kulu olur" buyurur. SOHBETTE BULUNMANIN FAYDASI Ebû Ali Dekkâk hazretlerine birisi gelerek, din büyüklerinin sohbetinde bulunmanın faydasını sorar. Cevâbında; "Bunda iki fayda vardır. Birincisi; eğer o kimse ilme tâlib olmuşsa, sohbetin bereketiyle ilmi artar. İkinci faydası; eğer sohbette bulunan kimsenin kalbinde benlik ve gurur varsa, o duygular yok olup, ilmi ve edebi artar" buyurur. Ebû Bekir Vâsıtî hazretleri; "Korku ve ümit, kul itâat hâlini bırakıp benlik sevdâsına düşmesin diye, nefsi bağlayan iki yulardır" buyurmuştur. Netice olarak Allahü teâlâ, dinleri, bozuk âdetleri, çirkin modaları kaldırmak, nefsin benlik, egoizm gibi çılgınlıklarını yatıştırmak için göndermiştir. İyi kul, sâhibinin yaptıklarından râzı olan, onları beğenen kuldur. Kendi isteklerini beğenen kimse, kendine kuldur. Din büyüklerinin buyurduğu gibi: "İslâmiyyet, insandaki egoizmi, bencilliği ve mala olan sevgisini yıkmak, yok etmek için gelmiştir."