Bu dünyâ, âhıret yolcularının bir konak yeridir. İnsana burada yiyecek ve giyecek lâzımdır. Bunlar ise çalışmadan ele geçmez. Her ân mal kazanmak için uğraşan aldanmıştır. Hem âhıret için hâzırlanmalı, hem de dünyâ ihtiyâçlarını kazanmalıdır. Fakat, bunları da, âhıret yolculuğunda lâzım olduğunu düşünerek kazanmalıdır. Kendinin ve çoluk çocuğunun ihtiyâçlarını helâlden kazanmak, kimseye muhtâç kalmamak, cihâd etmektir. Birçok ibâdetlerden dahâ sevâbdır. Hadîs-i şerîfte; (Bir Müslümân, helâl kazanıp, kimseye muhtâç olmaz ve komşularına, akrabâsına yardım ederse, kıyâmet günü, ayın ondördü gibi parlak, nûrlu olacaktır) buyuruldu. İsâ aleyhisselâm, bir mü'mine; -Ne iş yapıyorsun? deyince, o mü'min; -İbâdetle vakit geçiriyorum cevabını verir. -Peki nereden yiyip geçiniyorsun? diye sorunca; -Her şeyimi kardeşim veriyor, der. Bunun üzerine İsâ aleyhisselâm; -O hâlde, kardeşin senden dahâ kıymetli ibâdet yapmaktadır buyurur. "ÇALIŞINIZ, KAZANINIZ!.." Hazret-i Ömer buyuruyor ki: "Çalışınız, kazanınız, Allahü teâlâ rızkımı çalışmadan gönderir, demeyiniz! Allahü teâlâ, gökten para yağdırmaz." Hazret-i Lokman hakîm, oğluna nasîhat verirken; "Çalış, kazan! Çalışmayıp, herkese muhtâç kalanların dîni ve aklı noksân olur, iyilik etmekten mahrûm kalır ve herkesten hakâret görür" buyurmuştur. Din büyüklerinden bir zâta; -Özü sözü doğru olan tüccâr mı, yoksa geceleri namâz kılan, gündüzleri oruç tutan âbid mi daha yüksektir? diye suâl edilince, cevabında; -Emîn olan tüccâr dahâ kıymetlidir. Çünkü, şeytânla her sâat cihâd etmektedir. Şeytân, alışta, verişte, tartmada onu aldatmaya uğraşmakta, o ise Allahü teâlânın emrini, rızâsını gözetmektedir, buyurmuştur. İmâm-ı Evzâî hazretleri, İbrâhîm Edhem hazretlerini sırtında bir yığın odun götürürken görünce; -Niçin bu kadar sıkıntı çekiyorsun? Kardeşlerin, seni hiçbir şeye muhtâç bırakmıyor, der. İbrâhîm Edhem hazretleri cevaben; -Öyle söyleme, Peygamber efendimiz, bi hadîs-i şerîflerinde; (Helâl kazanmak için sıkıntı çekenlere Cennet vâcib olur) buyurmuştur. Bir hadis-i şerifte de; (Kendini başkasından sadaka isteyecek hâle düşüreni, Allahü teâlâ yetmiş şeye muhtâç eder) buyuruldu. İmâm-ı Gazâlî hazretleri buyuruyor ki: "Kesb yani çalışıp kazanmak, malı arttırır, fakat, rızkı arttırmaz. Rızık, mukadderdir, takdir edilmiştir. İnsanlar Müşevveş-üz-zihn yani zihinleri karışık olarak yaratıldığı için, kesbetmek, çalışmak emrolundu. Rızık, maâşa, mala, çalışmaya bağlı değildir. Böyle olmakla berâber, çalışmak lâzımdır. Çünkü âdet-i ilâhiyye böyledir." Muhît kitâbında buyuruluyor ki: "Açlıktan ölmek üzere olan bir kimse, ölmüş köpek ile başkasına âit koyun eti bulsa, ikisi de harâm ise de, başkasının malını yemeyip, köpeği yemesi lâzımdır. Köpek yok ise, başkasının malını, ölmeyecek kadar yiyebilir." Peygamber efendimiz; (Bir zamân gelecek ki, insanlar, yalnız malın, paranın gelmesini düşünüp, helâlini, harâmını düşünmeyecekler) buyurmuşlardır. "KANAAT EDEN DOYAR" O hâlde, bir Müslümân, her aldığını, helâl mi, harâm mı düşünmeli, harâm ise almamalıdır. Aldığı şeyde hakkı olanlara vermeyi, fakîrlere, garîblere yardım etmeyi düşünmelidir. Çünkü insanların iyisi, insanlara iyilik edendir. İnsanların kötüsü, insanlara kötülük edendir. İnsan, kazandığına kanaat etmeli, Allahü teâlânın taksîmine râzı olmalıdır. Hadis-i şerifte; (Kanaat eden doyar) buyuruldu. Allahü teâlâ, beş şeyi, beş şey içine koymuştur. Bu beş şeyi alan, içindekine kavuşur: "İzzeti, şerefi, ibâdete; zilleti, sefâleti, günâha; ilmi, hikmeti, çok yememeye; heybeti, i'tibârı, gece namâz kılmaya; zenginliği, kimseye muhtâç olmamayı da, kanâate tâbi kılmıştır." Netice olarak, mal mü'minin yardımcısıdır. Çalışmalı ve helâlden kazanmalıdır. Çalışmayıp muhtâç kalan bir kimse, dînini vermek durumunda kalabilir. Dîni verip de yememek için, alın teri ile yemelidir. Hadîs-i şerîfte buyurulduğu gibi: (Elinin emeği, alnının teri ile ye, dînini satıp yeme!)