İnsanları Allahü teâlânın rızâsına, sevgisine kavuşturan yol, insanın kalbidir. Kalb, yaratılışında temiz bir ayna gibidir. İbâdetler, kalbin temizliğini, cilâsını arttırır, günâhlar ise, kalbi karartır. Muhabbet, sevgi yolu ile gelen nûrları alamaz olur. Sâlihler bu hâli anlar, üzülür, günâh işlemek istemezler. Günâh işlemek nefse tatlı, faydalı gelir. Bütün günâhlar, Allahü teâlânın düşmanı olan nefsi besler, kuvvetlendirir. Kalb, İslâmiyyetin iyi dediklerini, tercih eder ve yaptırırsa, insan saâdete kavuşur. Kalbin, iyiden, kötüden birini tercih etmesine kesb denir. İnsanın hareket organları, dimâğına, dimâğ da kalbine tâbidir. Kalbin emrine uygun hareket ederler. Kalb, dimâğ vâsıtası ile his organlarından ve rûh vâsıtası ile Allahü teâlâdan ve akıldan, melekten, hâfızadan, nefisten, şeytândan gelen tesîrlerin toplandığı bir merkezdir. İnsanın felâketlere sürüklenmesine sebep, kalbinin İslâmiyyete uymayıp, nefsine uymasıdır. HASTA?OLAN?KALBLER... Dünyâyı seven, hâtırlayan kalb, hastadır. Kalbin temiz olması, dünyâ denilen şeyleri sevmekten, hâtırlamaktan kurtulması demektir. Kalb hastalığının ilâcı ise, İslâmiyyetin emirlerine uymak, yasak ettiklerinden sakınmak ve Allahü teâlâyı çok zikretmek yani cenâb-ı Hakkın ismini ve sıfatlarını hâtırlamak, kalbe yerleştirmektir. İnsan, ne için yaratıldığını unutup, dünyâ zînetlerine aldanır, âhıret hâzırlığı yapmazsa, ebedî felâkete sürüklenir. Dünyâ sevgisi, âhırete hâzırlanmaya mâni olur. Çünkü kalb, onu düşünmekle, Allahı unutur. Beden, onu elde etmeye uğraşarak ibâdet yapamaz olur. Dünyâ ile âhıret, doğu ile batı gibidir ki, birine yaklaşan, ötekinden uzak olur. Bir kimse, ibâdetini yapmaz ve geçiminde, kazancında Allahü teâlânın emirlerini ve yasaklarını gözetmezse, dünyâya düşkün olmuş olur. İnsânın kalbi, Allahü teâlâya yaklaştıkça, o kalb, Allah sevgisiyle dolar ve dünyâ sevgisi o kalbden çıkar. Kalbi cenâb-ı Hakkın sevgisi ile dolu olan bir kimse, Allahü teâlâ ile görür, Allahü teâlâ ile duyar, dünyâyı ve dünyâlık olan şeyleri, kalbine hiç getiremez. Bu hâle kavuşan bir kimse, başka iş yapmayacak demek değildir. Kalb başka, akıl başkadır. Dünyâ işleri akıl ile olur. Bir kimse, ister öğretmen, ister doktor, isterse başka bir meslekten olsun, bu kimsenin kalbi, Allahü teâlânın sevgisiyle dolu olursa, dünyâ işleri ile meşgûl olması, ona zarar vermez. İnsan, ne kadar harâmlardan sakınır, ne kadar ibâdetlere sarılır, ne kadar Allah sevgisine kavuşur ve insan kendisini ne kadar âhirete yakın hissederse, onun da bir alâmeti, işareti vardır. Bu alâmet, bir kimsede meydana gelmiş ise, artık onun düşünceleri, arzuları, hep âhıret için olur. Kalbinde Allahü teâlânın sevgisi arttıkça, kendisinin hatalarını, pisliklerini, günâhlarını görür hâle gelir. Bu görme kabiliyeti, gittikçe artar, hayatı boyunca yaptığı hataları hiç aklından çıkaramaz olur. İşte bu hâl, o kişinin tövbesinin kabul olduğuna ve istikametinin yani yönünün doğru yönde olduğuna bir alâmettir. KEMÂLDE?OLDUĞUNU?GÖRMEK İmâm-ı Rabbânî hazretleri; "Kişinin kendisinin kemâlde olduğunu, olgunlaştığını zannetmesi, gerçekte kemâlde olmadığını gösterir. Kendisinin kemâlde olmadığını bilmesi ise, kemâlde olduğunu gösterir" buyurmuştur. Bir kimse, ne kadar kendi kusûrlarını, hatalarını düşünürse, bu kimsenin kalbinde, Allahü teâlânın sevgisi o nisbette arttığı gibi, Müslümanlara olan sevgisi de artar. Netice olarak, her kabdan içinde bulunan sızar. Kalbi yani kabı temiz olursa, o kişiden iyilikler görülür. İnsanın âzâları, organları, nefsin emrinde değil, kalbin emrindedir. Kalb temiz olursa, âzâlardan, organlardan, iyi şeyler hâsıl olur. Kalb, nefsin emrine girerse, nefsin istekleri, âzâlardan, organlardan meydana gelir ve kötü şeyler görünür. Kalb, nefsin esâretinden kurtulursa, vücuda kendisi hükmeder ve iyi şeyler görünür. Hazret-i Ali'nin buyurduğu gibi: "Kalbler, kablara benzer. Hayırlı olan, hayırla dolu olanıdır."