Her ni'met ve izzet, itâat etmektedir

A -
A +

Dünyâda rahâta, âhırette de ebedi saâdete kavuşmak için Allahü teâlânın emirlerine ve Peygamber efendimizin sözlerine itâ'at etmek lâzımdır. Cenâb-ı Hak, Nisâ sûresinin 80. âyetinde, Muhammed aleyhisselâma itâ'at etmenin kendisine itâ'at etmek olduğunu bildiriyor. Bu sebeple Resûlullah efendimize itâ'at edilmedikçe Ona itâ'at edilmiş olmaz. Tefsîr-i Mazherîde, Âl-i îmrân sûresinin 64. âyet-i kerîmesinin tefsirinde; "Allahü teâlâ, Nisâ sûresinin 58. âyetinde (Ülül-emre itâ'at ediniz) buyurdu. Bunun için, Âlimlerin, Velîlerin, sultânların islâmiyyete uygun olan emrlerine itâ'at etmek vâcibtir" buyurulmaktadır. İbni Âbidînde, İslâm kelimesinin iki ayrı mânâsı olduğu bildiriliyor. Bunlardan birincisi, Muhammed aleyhisselâmın getirdiği dinin ismi, ikinci anlamı ise itâ'at etmektir deniliyor. Bunun için her nimet ve izzet, Allahü teâlâya, Onun Peygamberine ve O Peygamberin vârislerine itâat etmekle ele geçer. Her türlü sıkıntı da, nefse uymaktan, kendi düşüncesine göre hareket etmekten kaynaklanır. MISIR'A GİTME... Vaktiyle Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî hazretlerini sevenlerden bir genç, Mısır'a ticâret yapmak için gitmeye hazırlanır. Yakınları gitmemesi için çok zorlar ise de, onları dinlemez ve kararından vazgeçmez. Bunun üzerine yakınları, durumu Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî hazretlerine bildirip, gitmemesini istirhâm ederler. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî hazretleri de, o gence; -Gitme! buyurur. Fakat genç, Celâleddîn-i Rûmî hazretlerini de dinlemeyip gizlice yola çıkar. Gemi ile yolculuk yaparken, bir korsan gemisi bu gencin bulunduğu gemiye saldırır. Pek çok yolcu ile berâber, bu genci de esir alırlar ve kendi memleketlerine götürüp çeşitli yerlerde çalıştırırlar. Genç, başına gelen bu felâketlerin sebebinin, Allahü teâlânın sevdiği bir kulun sözünü dinlememekten olduğunu anlar ve çok pişmân olur, tövbe istiğfârda bulunur. Bu esâret, sıkıntı, kırk gün kadar devâm eder. Nihayet bir gece rüyâsında Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî hazretlerini görür. Mevânâ hazretleri rüyâda o gence; "Yarın senden bâzı şeyler soracaklar. Ne sorarlarsa, biliyorum, de!" diye tenbihte bulunur ve bir hastalıkla ilgili ilâç târif eder. Genç uyandığında sevince gark olur, sabahı iple çeker. Sabahleyin yanına gelenler kendisine; -Doktorlukla ilgili bir bilgin var mı? diye sorarlar. Genç, rüyâdaki tenbihi hatırlar ve; -Evet var diye cevap verir. Bunun üzerine genci alıp o yerin hükümdârına götürürler. Meğer o yerin hükümdârı hasta imiş. Hiçbir doktor derdine çâre bulamamış, hükümdâr da hastalıktan kurtulamamış. Bu genç, hasta hükümdârı görüp; -Bana, şu şu meyvelerden şu kadar, şu şu otlardan şu kadar getirin der. Kısa zamanda bulup getirirler. Genç, hepsini güzelce öğütüp karıştırır, mâcun hâline getirerek hastaya yedirir. Hasta, Allahü teâlânın izniyle bir anda şifâ bulur. Hükümdâr bu hastalıktan ümidini kesmiş iken, birden şifâya kavuşunca, gence; -Bir murâdın, isteğin varsa söyle, yerine getireyim. Mal, mülk istersen seni zengin edelim diye ısrârla sorunca, genç; -Ben, hiçbir şey bilmeyen bir kimseyim. Âilemden ve hocamdan izinsiz para kazanmak için evden çıktım. Beni yolda esir alıp, buralara getirdiler. Esir olunca, başıma gelen bu musîbetin sebebini anlayıp, çok tövbe ettim ve hocam Mevlânâ hazretlerinden mânen af diledim. Kendisini, kurtulmam için Allahü teâlâya vesîle eyledim. Bu akşam hocam Mevlânâ hazretleri, bana bu size yaptığım ilâçları târif eyledi. Ben de aynen yaptım. Gördüğünüz gibi, bütün bunlar, hocamın himmeti ve bereketiyle oldu der. Bunun üzerine hükümdâr genci serbest bırakır. Çok para vererek zengin eyleyip, memleketine gönderir. Ayrıca hükümdâr, Mevlânâ hazretlerine de pek çok hediyeler gönderir. Netice olarak, her izzet ve ni'met, Allahü teâlâya, ihlâs ile itâ'at ve ibâdet etmektedir. Her kötülük ve sıkıntı da, nefse uymaktan, günâh işlemekten hâsıl olur. Herkese dert ve belâ, günâh yolundan gelir. Râhat ve huzûr da, itâ'at yolundan gelmektedir. Allahü teâlânın âdeti böyledir. Bunu kimse değiştiremez. Bu sebeple, nefse kolay ve tatlı gelen şeyleri saâdet ve nefse güç, acı gelen şeyleri de şekâvet, felâket sanmamalıdır.