"İnsan demek, muhtâç demektir"

A -
A +

İnsan, medenî olarak yaşamak için yaratılmıştır. Medenî olarak yaşayabilmesi için de, başkalarına muhtâçtır. İnsanlar dünyâya, yalnız yiyip içmek ve giyinip süslenmek için gönderilmediler. İstediklerini toplamak, sevdikleri şeylerle keyiflenmek ve oynayıp zevklenmek için yaratılmadılar. İnsanların yaratılması, Allahü teâlâya karşı aşağılığını, gücü yetmezliğini, muhtâç, zavallı olduğunu göstermesi içindir. Zaten kulluk da, bu demektir. İnsan muhtâç olduğu zamân kurttan, kuştan medet umar, zayıf ve âciz kimselerden de ihsân bekler. (Nefsini tanıyan Rabbini tanır) hadîs-i şerifini, İslâm âlimleri; "Kendi aczini anlayan, Rabbinin azametini anlar" şeklinde tefsîr etmişler, açıklamışlardır. Sırrî-yi Sekatî hazretleri buyuruyor ki: "Mahlûkât içerisinde en âciz ve zayıf olan mahlûk, insandır. Bununla berâber, bu kadar mahlûk arasında, Allahü teâlânın emirlerine insan kadar isyân edip yüz çeviren mahlûk da yoktur. Eğer insan iyi olursa, melekler ona gıpta eder imrenirler. Eğer kötü olursa, şeytanın bile kendisinden nefret edip, kaçtığı, şerli bir kimse olur. Ne kadar hayret edilir ki, bu kadar zayıf ve âciz olan insanoğlu, kendisine her nîmeti veren, her an varlıkta durduran, yaşatan, kudret ve azamet sâhibi olan Allahü teâlâya karşı gelmekte ve isyân etmektedir." AÇLIK DA BİR DERT!.. Bir azot deryâsı olan hava içinde yaşadığımız ve her gün bin litre azot ciğerlerimize kadar girdiği hâlde, hayâtımıza çok lüzûmlu olan bu azotu, hücrelerimize havadan alamıyoruz. Mahlûkatı sıkan en büyük dertlerden biri açlıktır. Her sene milyonlarca hayvân ve bitki açlık derdinden telef olmaktadır. Bu açlar, bilhâssa pahâlı olan protein maddelerine, yanî içinde yüzdükleri azot deryâsına, ciğerlerine kadar girmiş iken, istifâde etmekten âciz oldukları azot maddesine açtır. Bu hâl, insanların aczini göstermeye bir misâldir. Eğer teneffüs ile oksijen gazını alıp kanımıza kattığımız gibi, azot gazını da tutmak hâssası kanımıza bahşedilmiş olsaydı, yeryüzündeki bütün açlık ihtiyâcımız, bir soluma ile temîn edilebilecek ve artık aç kimse kalmayacak, avcılık nihâyet bulup, milyonlarca cânlı, açlık sıkıntısından kurtulacak, açlık dolayısı ile ekmek ve et için insanlar birbirlerine saldırmayacak ve yeryüzü, bir Cennet bahçesi hâline dönecekti. Bunların hepsi, insanın her gün ciğerlerine giren bin litre azottan, 8 gram yani 7 litresini vücuduna alabilmesi ile olacaktı. İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki: "İnsan demek, muhtâç demektir. Değil insanlar, her mahlûk muhtâçtır. Hattâ, insanın iyiliği, güzelliği, muhtâç olmasından ileri gelmektedir. İnsanın kulluk yapması, gönlü kırık olması, hep bu ihtiyâcındandır. İnsan muhtâç olmasaydı, âsî, taşkın, azgın olurdu. Alak sûresindeki âyet-i kerîmede meâlen; (İnsan, ihtiyâçsız olunca, elbette azar!) buyuruldu. Mahlûklara gönül bağlamaktan kurtulmuş olanlar, sebeplere yapışmaya muhtâç oldukları zamân, bu ihtiyâçlarını, sebeplerin sâhibine, yaratıcısına söylerler. Sebeplere kavuşunca, Ondan bilirler. Gönderen de O, göndermeyen de O derler. Allahü teâlâ, birçok düzenler ve faydalar olması için, her şeyi sebeple yaratmaktadır. İyiliğe sebep olanlara iyi, kötülüğe vâsıta olanlara kötü demiştir. Bu yolun büyükleri, bunun için, iyiliğe sebep olanlara şükür, kötülüğe sebep olanlardan şikâyet etmektedir. İyiliği ve kötülüğü, görünüşe göre sebeplerden bilirler. Allahü teâlâ, her şeyi sebepsiz olarak, hemen yaratsaydı, âlemde nizâm, düzen kalmaz, karmakarışık olurdu." İNSANLARIN HEPSİ ÂCİZDİR Netice olarak insan, Allahü teâlânın kudreti karşısında her bakımdan âcizdir. İnsanların hepsi âcizdir. Allahü teâlâ dilemedikçe, kimse kimseye fayda ve zarar yapamaz. Peygamberlerin hepsi, insanları, yalnız bir yaratana ibâdet etmeye çağırdılar. Ondan başkasına tapınmayı yasak ettiler. Bütün Peygamberler, kendilerinin âciz birer varlık olduklarını söylediler ve Allahü teâlânın büyüklüğünden, kuvvet ve kudretinden korkup, titrediler.