İslâmiyet, nakil yoluyla öğrenilir

A -
A +

Allahü teâlâ, Resûlullah efendimizi, Kur'ân-ı kerîmi teblîğ etmek, öğretmek için gönderdi. Eshâb-ı kirâm, Kur'ân-ı kerîmdeki bilgileri Resûlullah efendimizden işiterek ve sorarak öğrendiler. Enbiyâ sûresinin 7. âyet-i kerîmesinde meâlen; (Bilmediklerinizi, zikir sâhiplerinden sorunuz!) buyurulmuştur. Zikir, ilim demektir. Bu âyet-i kerîme, bilmeyenlerin, âlimleri bulup onlardan sorup, öğrenmelerini emretmektedir. Din âlimleri de, sorup öğrenme ve nakletme yolunu takip ederek Eshâb-ı kirâmdan öğrendiler. Bütün Müslümânlar da, müctehid olan bu âlimlerden ve bunların kitâplarından öğrendiler. Peygamber efendimiz; (Ey insânlar, biliniz ki, ilim âlimden işiterek öğrenilir) buyurmuştur. ULÛM-İ NAKLİYYE VE ULÛM-İ AKLİYYE Müslümânların bilmesi, öğrenmesi lâzım olan bilgilere Ulûm-i islâmiyye, müslümânlık bilgileri denir. Bu bilgilerin kimisini öğrenmek farzdır, kimisini öğrenmek sünnet, bir kısmını öğrenmek de mubâhdır. İslâm bilgileri, iki büyük kısma ayrılır: Birincisi Ulûm-i nakliyye yani din bilgileridir. Ehl-i sünnet âlimleri, bu bilgileri, Edille-i şer'ıyye denilen dört kaynaktan edinmişlerdir. Nakil yolu ile edinilen bu bilgiler, çok yüksektir. Aklın, insan dimâğı gücünün dışında ve üstündedir. Bunlar, hiçbir zamânda, kimse tarafından değiştirilemez. Bu bilgiler, sorarak ve nakil yolu ile öğrenilir. Peygamber efendimiz; (İlim hazînedir. Anahtarı, sorup öğrenmektir) buyurmuştur. İslâm bilgilerinin ikinci kısmı Ulûm-i akliyyedir ki, matematik, mantık ve tecrübî bilgilerdir. İslâm dîni, çok sağlam esâslar üzerine kurulmuş, dünyanın her tarafına hatta zamanımıza kadar hiç değiştirilmeden gelmiş ve yayılmıştır. Diğer dinlerin hiçbiri böyle sıhhâtli bir şekilde nakledilememiş ve korunamamıştır. İnanılacak olan îmân bilgilerini doğru olarak öğrendikten sonra, helâl, harâm, farz, vâcib, sünnet, mendûb ve mekrûh olan şeyleri de, Ehl-i sünnet âlimlerinin nakil yolu ile yazdıkları fıkıh kitâplarından öğrenmek ve bunlara uymak lâzımdır. Bu âlimlerin üstünlüklerini anlayamamış olan câhillerin, kendi kafalarına göre yazdıkları kitâplardan öğrenmemelidir. Zira itikât edilecek şeylerde Ehl-i sünnete uymayan inanışı olan bir Müslüman, âhirette Cehenneme girmekten kurtulamaz. Îmânı doğru olan bir Müslümanın, ibâdetinde gevşeklik olursa, tövbe etmese bile, affedilebilir. Affedilmese bile, azâb çektikten sonra, Cehennemden kurtulur. Bunun için işin başı, i'tikâdı düzeltmektir. Ubeydullah-i Ahrâr hazretleri; "Bütün keşifleri, kerâmetleri bana verseler, fakat, Ehl-i sünnet velcemâ'at i'tikâdını vermeseler, kendimi harâb bilirim. Keşif ve kerâmetim olmasa ve kabâhatim çok olsa, fakat Ehl-i sünnet ve cemâ'at i'tikâdını ihsân eyleseler, hiç üzülmem" buyurmuştur. "LÂYIK VE UYGUN OLAN BUDUR" Ebü'l-Abbâs-ı Mürsî hazretleri, sohbetlerinde hep hocasından nakiller yapardı. Bunun sebebi sorulduğunda buyurdu ki: "Eğer istesem; Allahü teâlâ buyurdu ki, Resûlullah efendimiz buyurdu ki, ben diyorum ki... diyerek nefesler adedince, pekçok şey anlatırım. Yâni Allahü teâlânın izni ile ilmim o kadar genişledi. O kadar çok şey biliyorum, fakat bütün bunları öğrenmeme, bu dereceye yükselmeme vesîle, vâsıta olan mübârek hocama karşı edebe riâyet ederek, edepte noksanlık olmaması ve daha çok ihsânlara kavuşmak için, hep hocamdan naklederek konuşuyorum. Lâyık ve uygun olan da budur." Netice olarak din bilgileri, nakil yolu ile yani önce gelenlerden haber almakla öğrenilir. Fen bilgileri ise, tecrübe, deney yolu ile öğrenilir. Tecrübe, deney, fen bilgilerinde olur, din bilgilerinde olmaz. Ebû Ali Dekkâk hazretlerinin buyurduğu gibi: "Kendiliğinden yetişen ağaç, yaprak verir. Fakat meyve vermez. Verse de tatsız olur. İnsan da böyledir. Hocası olmayan kimseden hiçbir şey hâsıl olmaz. Ben söylediklerimi kendiliğimden söylemiyorum. Bu anlattıklarımı hocam Nasrabâdî hazretlerinden öğrendim. Onun hocası Şiblî hazretleri ve O da, bu bilgileri Cüneyd-i Bağdâdî hazretlerinden öğrenmiştir."