İslâmiyette îmân etmek esâstır

A -
A +

İslâmiyette esas olan, inanmak, îmân etmektir. Îmân ise, kalbin inanması demektir. İnanılacak ve yapılacak şeylerin neler olduğunu bilmek için, önce ilim lâzımdır. Bunları öğrenip îmân ettikten sonra, ameldeki kusûrlar affolabilir. Zira dînimiz, amel edilmese bile, îmân etmenin insana faydalı olduğunu, âhırette Cehennem azâbından kurtaracağını bildirmektedir. Fakat îmân etmeden yapılan amellerin, iyiliklerin, âhirette hiçbir faydası olmamaktadır. Nitekim kâfirlerin dünyâda yaptıkları iyiliklerin, âhirette onlara bir fayda gitirmeyeceği âyet-i kerîmelerde bildirilmektedir. Sûre-i İbrâhîmin 18. âyet-i kerîmesinde meâlen; (Allaha îmân etmeyenlerin yaptıkları faydalı işler, fırtınalı bir günde rüzgârın savurduğu küller gibidir. Âhirette o işlerin hiçbir faydasını bulamazlar) buyurulmaktadır. Âyet-i kerîmeler ve hadîs-i şerîfler îmânın kalbde olduğunu yani îmânın kalb ile tasdîk demek olduğunu göstermektedir. (Îmân edenler ve sâlih, iyi amel işleyenler) meâlindeki âyet-i kerîme ve; (Mü'min olarak sâlih amel işleyenler) meâlindeki âyet-i kerîme, îmân ile amelin başka başka olduklarını göstermektedir. Eğer amel, îmânın parçası olsa idi, âyet-i kerîmede ayrıca bildirilmezdi. İMAN, KALB İLE İNANMAKTIR Ehl-i sünnet âlimlerine göre îmân, yalnız kalb ile inanmaktır. Kişi dil ile söyleyemezse, affolur. Mutezile ve hele hâricî denilen fırkalar, amelsiz îmân olmaz, büyük günâh işleyen îmândan çıkar, dediler. İslâmiyette îmânın esâs olması, amellerin, ibâdetlerin ehemmiyetini, önemini azaltmaz. Çünkü amellerin yapılmasına sebep, îmândır. Sebebin kuvvetli olması, netîceyi emniyet altına alır. İmânı kuvvetli olan bir Müslümân, amellere dahâ çok ehemmiyet, önem verir. Müslümânların her amele, her vazîfeye de ayrı ayrı îmân etmesi lâzım olduğu için, günâh işleyenler, îmânlarının sarsılacağını, hattâ gideceğini düşünerek titrerler. Hattâ bir günâhı işlemeyen kimse bile, o günâha ehemmiyet vermese, ne olurmuş dese, kâfir olur, îmânı gider. Bâzı işleri îmâna katmak isteyenler, amellerin ehemmiyetini, önemini acabâ bu kadar anlayabilmişler midir? Yalnız kalb ile inanmakla Müslümânlık olmayacağını, amellere, işlere bakmak lâzım olduğunu söyleyenler, bu amellerin Allah için ve âhireti kazanmak için değil de, dünyâ için ve dünyâ saâdeti için olmasını düşünmektedirler. Dînin emirlerini, yasaklarını kabûl et, îmân eyle de, bunları ister yap, ister yapma, artık bundan râhat bir şey olamaz demek de yanlıştır. Çünkü bu emir ve yasaklara ehemmiyet vermeyenin, îmânı gider, kâfir olur. İslâmiyetin emrettiği vazîfeleri yerine getirmek lâzım olduğu gibi, her birinin vazîfe olduğuna inanmak da ayrıca lâzımdır. Böyle inanan bir Müslümân, bu vazîfeleri elbette seve seve yapacaktır. Ehl-i sünnet itikadına göre, büyük günâh işleyenin îmânı gitmez, kâfir olmaz. Günâh işleyen Müslümâna fâsık denir. İ'tikâdı yani îmânı sağlam olan fâsıklar, âhirette Cehennem azâbını yâ görür veyâ görmez. Görür ise, sonra mağfirete kavuşarak, Cehennemden çıkar. Müslümânlığın temeli, Allahü teâlânın birliğine ve Onun peygamberi olan Muhammed aleyhisselâmın bildirdiği emir ve yasakların hepsini Allah tarafından getirmiş olduğuna inanmaktır. Emirleri yapmak ve yasak edilenleri yapmamak îmânın şartı değil ise de, yapmak ve yapmamak lâzım olduğuna inanmak îmânın şartıdır. Böyle îmânı olmayan kimseye kâfir denir. Kâfirler, ne kadar iyi iş ve insanlara faydalı buluşlar yapsa da, âhirette azâbdan kurtulamaz. AMELLERİN EN ÜSTÜNÜ... Netice olarak, ibâdetler ve bütün iyi işler kıymetli ise de, bunları yapmak, îmânın yanında ikinci derecede kalır. İmân temeldir, iyi işleri yapmak, ikinci derecededir. İmânın ve îmân ile birlikte olan işlerin dünyâda da, âhirette de, faydaları vardır. İnsanı saâdete ulaştırırlar. İmânsız olan iyi işler, insanı dünyâda saâdete, rahata kavuşturabilir ise de, âhirette faydası olmaz. Çünkü kalb ile inanmak, îmân etmek, Müslümânlığın temeli olduğu gibi, amellerin de en üstünü budur. Resûlullah efendimize, işlerin en üstünü hangisidir diye sorulduğu zaman; (Allaha ve Resûlüne inanmaktır) buyurduktan sonra, âmentü duâsını okumuşlardır.