"Kim ne işledi ise, karşılığını ondan istesin!.."

A -
A +

İslâmiyyetin emrettiği ibâdetleri yaparken ve yasak ettiği harâmlardan sakınırken, bunların âhıretteki faydaları ile birlikte dünyâdaki faydalarını, sosyal iyiliklerini de düşünmek yasak değildir. Hattâ, bu faydaları, zamânın yeni bilgileri ile açıklayarak anlatmak, din adamlarının vazîfesidir. İslâmiyyetin bildirdiği emir ve yasakların, dünyâda olan faydalarını ve iyiliklerini her Müslümânın da bilmesi çok faydalıdır. Ancak, Müslümânların yalnız bilmekte kalması lâzım olup, ibâdetleri dünyâ faydaları üzerine binâ etmek derecesine gelmemelidir. Böyle olursa, ibâdetler bozulur. İslâmiyyetin istediği vazîfelerde dünyâ için ne kadar fayda bulunursa bulunsun, bunları yalnız Allahü teâlânın emri olduğu için ve âhırette, azâbdan kurtulmak için yapmak lâzımdır. Böyle niyyet olunca, dünyâ faydalarının ayrıca düşünülmesi de, zarar vermez. "ÂHIRETİ KAZANMAK İÇİN..." İslâmiyyete uymanın, ibâdet etmenin, dünyalık menfaâtler, faydalar üzerine kurulmayacağı, açıkça ortadadır. Nitekim Şûrâ sûresinin 20. âyet-i kerîmesinde meâlen; (Âhıreti kazanmak için çalışanların kazançlarını arttırırız. Dünyâ menfaâti için çalışanlara da, ondan veririz. Fakat, âhırette bunların eline bir şey geçmeyecektir) buyuruldu. İsrâ sûresinin 18. ve 19. âyet-i kerîmelerinde meâlen; (Menfaâtleri ve lezzetleri çabuk geçen, tükenen dünyâyı isteyenlerden, dilediğimize, istediğimizi veririz. Âhıret menfaâtleri için çalışan mü'minlerin mükâfâtları boldur) buyurulmaktadır. Hûd sûresinin 16. Âyet-i kerimesinde de meâlen; (Dünyâda yaşamayı ve eğlenmeyi isteyenlerin çalışmalarının karşılığını bol bol veririz. Bir şeyi esirgemeyiz. Bunlara âhırette yalnız Cehennem ateşi verilecektir. Emekleri âhırette boşa gider. Yalnız dünyâ için yaptıkları işlerine, âhırette bir karşılık hâsıl olmaz) buyuruluyor. İbâdetlerde âhıret faydalarını ve Allahü teâlânın rızâsını bırakarak, yalnız sosyal iyilikler aramak ve bu araştırmayı esâs tutmak, dîne inanmamak hastalığının alâmetlerindendir. Dinde değişiklik, reform yapmak isteyenlerin sözlerine, yazılarına bakıldığı zaman, hep bu gizli hastalığın belirtileri görülmektedir. Yoksa, az bir din bilgisi olan, hattâ yalnız aklı ve zekâsı ile düşünen herkes, ibâdetlerdeki niyyetin önemini elbette anlar. Zira Peygamber efendimizin; (Her iyilik, niyyetine göre değerlendirilir) hadîs-i şerîfi pek meşhûrdur. Dini değiştirmek, bozmak isteyen reformcuların, akla da, mantığa da uymayan, dinin emirlerini dünya faydaları için yapmak lazımdır gibi sözleri, bunların âhıret hayâtına inanmadıklarını da düşündürmektedir. Müslümânlara, geleceklerinin önemini anlatmak derdi ile yürekleri yanan reformcular, âhıret denilen o en önemli geleceğe inansalardı, ehl-i sünnet âlimleri tarafından Müslümânların dünyâsına verilen ehemmiyyet kadar olsun, kendileri de Müslümânların âhıretine önem verir, sözleri ve yazıları ile biraz da âhıret saâdeti için feryâd ederlerdi. DÜNYA MENFAATİ DÜŞÜNMEZLER Ayrıca şunu da bilmelidir ki, İslâmiyyetin hükümleri, sosyal faydalar üzerine kurulursa, bu hükümlerin zamânla değişmesine ve bozulmasına yol açar. Yapılan ibâdetler, dünyalık kazanmak için vesile yapılırsa, bu, çok daha tehlikelidir. Zira Peygamber efendimiz; (Kur'ân-ı kerîm okuyunca, Allahü teâlânın rızâsını ve Cenneti isteyiniz! Dünyâlık istemeyiniz! Bir zamân gelir ki, hâfızlar, Kur'ân-ıkerîmi, insanlara yaklaşmak için vâsıta yaparlar) buyurmuşlardır. Netice olarak, İslâmiyyetin emrettiği ibâdetleri yapmanın ve yasak ettiği haramlardan sakınmanın, dünyâdaki faydaları, iyilikleri çok mühim ve meydânda olmakla berâber, Cennete ve Cehenneme inananlar, ibâdetleri yaparken, dünyâ menfaâtlerini hâtırlarına bile getirmezler. Âhıretteki sayısız ve sonsuz saâdetler ve çok acı felâketler karşısında dünyânın gelip geçici zevk ve acılarının hiç değeri yoktur. Peygamber efendimizin buyurduğu gibi: (Allahü teâlâdan başkası için her kim ne işledi ise, karşılığını ondan istesin, denilecektir.)