"Kiminle olduğuna baksın!.."

A -
A +

Kalbleri bağlayan bağ, muhabbettir, sevgidir. Eshâb-ı kirâm, Resûlullah efendimizi çok sevdikleri için, Peygamber efendimizin kalbindeki nûrlara kavuştular. Sevgi ne kadar çok olursa, gelen feyiz, nûr da, o kadar çok olur. Sevmek; inanışı, işleri ve ahlâkı, sevdiğininki gibi olmaktır. Allahü teâlâ, sevgili Peygamberini, insanların en güzeli, en iyisi, en sevimlisi olarak yarattı. Her iyiliği, her güzelliği, her üstünlüğü Onda topladı. Eshâb-ı kirâmın hepsi, Ona âşık idiler. Onun sevgisi uğruna canlarını, mallarını fedâ ettiler. Onu aşırı sevdikleri için, Onu sevenleri de sevdiler. Onun üstünlüğünü anlayamayıp, Onun güzelliğini göremeyip, Onu sevmek saâdetine kavuşamayanlara düşman oldular. Çünkü iyiliklerin başı, dostları sevmek ve düşmanları sevmemektir. Seven, sevdiğinin sevdiklerini sever, düşmanlarına düşman olur. Bu kimse, sevmesinde ve düşmanlığında deli gibidir. Bunun içindir ki; (Bir kimseye deli denilmedikçe, bu kimsenin îmânı tam olmaz!) buyurulmuştur. Düşmanlık etmeyince, dostluk olmaz! Seviyorum diyebilmek için, sevgilinin düşmanlarına düşman olmak lâzımdır. Bu büyükleri seven, onlarla berâber olur. Onlarla berâber olan, şakî olmaktan, küfürden ve günâh işlemekten korunmuş olur. Hadis-i şerifte; (Kişi, sevdiği ile berâber olur) buyuruldu. "GEL, SEN DE MÜSLÜMAN OL!" Eskiden Müslümanlarla Hristiyanlar karışık yaşarlardı. Bir köyde bir Müslüman ile bir Hristiyan arkadaş olur. Müslüman, Hristiyan olan arkadaşının îmân etmesini ister ve zaman zaman; -Gel sen de hak din olan İslâmiyyete gir, Müslüman ol. Çünkü İslâmiyyet hak dindir der. Hristiyan arkadaşı da, her seferinde; -Hayır, bizim dinimiz olan Hristiyanlık hak dindir, diye cevap verir. Bir gün Müslümanın hatırına bir fikir gelir ve bu fikrini tatbik etmek için Hristiyan arkadaşına; -Gel beraberce bir ateş yakalım. Sonra ikimiz de elimizi ateşe sokalım. Hangimizin dini hak ise, onun elini ateş yakmaz der. Hristiyan da bu fikri beğenir, beraberce ateş yakarlar ve ellerini yanan ateşin içine sokarlar. Fakat ikisinin de eli yanmaz. Müslüman, bu hâl karşısında hayrette kalır, âdeta şok olur, şaşırır ve; "Ya Rabbî, ben iyi biliyorum ki hak din İslâmiyettir. Ben Müslüman olduğum, îmân ettiğim için elim yanmadı. Peki ya bu Hristiyanın eli neden yanmadı?.." diye düşünceye dalar. O anda; "O Hristiyan sana duâ etsin. Senin yanında olduğu, seni sevdiği için, senin hatırına onunki de yanmadı. Kim olduğuna değil, kiminle olduğuna baksın" diye bir ses işitir... Bir Müslümanın, Allahü teâlânın sevdiği bir kulunun yanında olan da yanmıyor. Bu hâli gören Hristiyan da, îmân ederek, Müslüman olur. Bir kişiyi veya bir cemâati sevmek, üç şekilde olabilir: 1-Seven, sevdiklerinin bütün amellerini ve ahlâkını edinmiştir. 2-Seven, sevdiklerinin amel ve ahlâkını edinmemiştir. 3-Seven, sevdiklerinin amel ve ahlâkından birkaçını veya tersini yapmaktadır. Hepsini yapabilen, onlardan olur. Onlara olan sevgisi, onu da tâm onlar gibi yapmıştır. Muhabbetin en yüksek tabakasına erişmiştir. Elbette onlardan olur. SEVGİSİ SÖZDE KALIR!.. Sevdiklerine hiç uymayan, onlara hiç benzemeyen kimse, onlardan hiç olamaz. Sevgisi, sözde kalır, kalbine girmez. Böyle sevgi, yalnız sözde kalmaktadır. Yalnız sözde kalan sevmeye, sevmek denilmez. Seviyorum demesi doğru olmaz. Sevdiklerinin birkaç ameline uyan kimseye gelince, îmânda uymamış ise, onlardan olamaz. Onları seviyorum demesi hiç doğru değildir. Onun kalbinde, onlara sevgi değil, düşmanlık vardır. Yahûdîlerin ve Hristiyanların, Peygamberleri seviyoruz demeleri böyledir. Netice olarak, kişi, sevdikleri gibi inanıp, tâat ve ibâdetlerde, onlara tam uymazsa, beğenmediği için uymamış ise, seviyorum demesinin faydası olmaz, onlarla birlikte olamaz. Gücü yetmediği, nefsine hâkim olmadığı için, hepsine uyamamış ise, onlarla birlikte olmasına mâni olmaz. Hadis-i şerifte buyurulduğu gibi: (İnsanın dîni, arkadaşının dîni gibidir. Herkes, kiminle arkadaşlık ettiğine baksın!)