Kul hakkına, hukûk-i ibâd denir. Kul hakkının en mühimmi, ana-baba hakkı, komşu hakkı, üstat hakkı, karı-koca hakkı, arkadaş hakkı ve diğerleri sırayla gelmektedir. Bu haklara riâyet edilmezse, âhırette hesâbını vermek zor olur. Komşu hakkına riâyet hususunda kitaplarda şu bilgiler verilmektedir: Komşu görüldüğü zamân, hâli, hâtırı sorulmalı, hasta olunca ziyâretine gidilmeli, komşunun evine gidince, izin almadan içeriye girilmemeli ve elden gelirse, komşunun ihtiyâcına yardım edilmelidir. Peygamber efendimiz; (Komşunun mîrâs gibi hakkı vardır, o da komşuluk hakkıdır. Eğer müslümân ise, sende iki hakkı vardır: Biri komşu hakkı, biri de müslümân hakkı) buyurmuştur. Komşunun yiyeceği yokken, elindeki yemeği yememelidir. Zîrâ komşunun da, o yemekte hakkı vardır. Her zaman, acabâ komşularımdan yiyecek yemeği olmayan var mıdır diye düşünmelidir. Hadîs-i şerîfde; (Evinizde pişen yemekten, komşunuzun hakkını veriniz!) buyuruldu. Komşuya hürmet, onunla iyi geçinmektir. Onun aç olduğunu bilerek, kendisi tok yatmamalıdır. Allahü teâlânın kendisine ihsân ettiği rızıklardan ona da vermelidir. Onu incitecek söz ve harekette bulunmamalıdır. Hadîs-i şerîfde; (Komşusu, şerrinden emîn olmayan kimse, Allahü teâlâya îmân etmemiştir) buyuruldu. Komşunun yaptığı eziyyetlere ve câhilce hareketlerine sabretmeli, karşılık vermemelidir. Komşular, günâh işlediklerini görüp de nasîhat vermeyen ve kendileri ile görüşmeyen, Cehennemden kurtulmaları için yardım etmeyen komşularını, Kıyâmet günü, Allahü teâlâya şikâyet edecekler ve haklarını isteyeceklerdir. Komşunun çocuklarını sevmeli, namâz kılmaları ve günâh işlememeleri için, tatlı dil ile nasîhat etmelidir. Komşusu hasta olunca, ziyâretine gitmeli, sıkıntıya düşünce, imdâdına yetişmelidir. Hadîs-i şerîfde; (Sıkıntıya düşen komşusuna yardım eden, sıkıntısını gideren kimseye, Allahü teâlâ kıyâmet günü kıymetli elbise giydirecekdir) buyuruldu. Komşunun cenâzesi olunca, tâziye etmeli yanı sabretmesini söylemeli ve cenâzesinin hizmetine koşmalıdır. Abdullah bin Mübârek hazretleri, Hacca gider ve Hac sonunda bir rüyâ görür. Rüyâsında iki meleğin, o sene Hacca gelenlerin haccının kabul olmadığını ancak Şamda ayakkabı tâmir eden Ali bin Muvaffak adında birinin hürmetine bütün hacıların haccının kabul edildiğini söylediklerini işitir ve uyanır. Doğruca Şama gider ve ayakkabı tâmircisini bulur, gördüğü rüyâyı anlattıktan sonra; -Bana nasıl hayırlı bir amel işlediğini anlatır mısın der. O kimse de şöyle anlatır: -Ben ayakkabı tâmircisiyim. Otuz seneden beri hacca gitmeyi arzu ederdim. Bu işimden, otuz senede 300 dirhem gümüş biriktirdim. Bu sene hacca gidecektim. Hanımım hâmileydi. Komşu evden burnuna yemek kokusu gelince; komşudan yemek istememi söyledi. Gidip, onun arzusunu bildirdim. Komşum ağlayarak; -Ey Ali bin Muvaffak, bizim bu yemeğimiz size helâl değildir. Çünkü üç gündür, çocuklarım bir şey yememişlerdir. Bütün Şam şehrinde hiç bir iş bulamadım. Kimse bana iş vermedi. Ölü bir hayvan gördüm. Zarûret miktârınca ondan bir parça kesip getirdim. Çocuklara yemek pişiriyorum, size helâl olmaz dedi. Ben bunları işitince, içime bir acı çöktü. Hac için biriktirdiğim gümüşleri getirip kendisine verdim ve; -Bunları çocuklarına nafaka yap, haccımız bu olsun dedim." Abdullah bin Mübârek hazretleri işin sırrını öğrenip, duâ ederek oradan ayrılır. Netice olarak, herhangi bir kimseye yapılması harâm olan bir kötülük, komşuya yapılırsa, günâhı katkat dahâ fazla olur. Yine herhangi bir kimseye yapılması sevâb olan bir iyilik, komşuya yapılırsa, sevâbı da katkat dahâ fazla olur. Bir kimsenin, iyi mi, kötü mü olduğu, komşularına yaptığı muâmeleden anlaşılır. Peygamber efendimizin buyurduğu gibi: (Kendisinin iyi mi, kötü mü olduğunu anlamak isteyen kimse, sâlih, hâlis olan komşularının kendisi hakkında ne dediklerini öğrensin! İyi kimsedir diyorlarsa, ind-i ilâhîde iyi olduğunu anlasın!)