Mi'râc, îmân işidir, akıl işi değil!..

A -
A +

Mi'râcı, herkes inkâr ederken veya tereddüt geçirirken Hazret-i Ebû Bekir, hemen ve tereddüt etmeden tasdik etti ve Sıddîklık makâmına yükseldi. Çünkü Mi'râcı kabul etmek, îmânın başladığı yerdir...
Peygamberlik makâmı aklın ve düşüncenin dışındadır, üstündedir. Aklın eremeyeceği, anlayamayacağı çok şeyler vardır ki, bunlar Peygamberlik makâmında anlaşılır. Her şey akıl ile anlaşılabilseydi, Peygamberler gönderilmezdi. Mu'cize ve kerâmet de, akıl ile anlaşılamaz, izâh edilemez. Bunların hepsi, Allahü teâlânın sonsuz kudreti ile olmaktadır. Mi'râc da, âdet olan işlerin aksinedir.  Mu'cizelerin hepsi de böyledir.  Bu sebeple îmânı olanların, Mi'râc mu'cizesine inanması lâzımdır. Hazret-i Ebû Bekir, Allahü teâlânın sonsuz kudretini ve Peygamber efendimizin de, Onun Peygamberi olduğunu iyi anladığı için, Mi'râcı, herkes inkâr ederken veya tereddüt geçirirken o, hemen ve tereddüt etmeden tasdik etti ve Sıddîklık makâmına yükseldi. Çünkü Mi'râcı kabul etmek, inanmak, aklın bittiği ve îmânın başladığı yerdir.
Resûlullah efendimiz, Mekke-i mükerremeden Sidre-tül-müntehâya kadar, Cebrâîl aleyhisselâm ile birlikte gitti ve  Sidrede şaşılacak çok şeyler gördü. Cennetteki ni'metleri, Cehennemdeki azâbları gördü. Hadis-i şerifte;
(Mi'râc gecesi göğe götürülürken insanlar gördüm. Ateşten makaslarla dudaklarını kesiyorlar. Bunların kim olduklarını Cebrâîl'e sordum. Ümmetinin hatîplerinden, vâizlerinden, kendilerinin yapmadıklarını yapınız diyenlerdir dedi) buyuruldu.
Resûlullah efendimiz, cenâb-ı Hakkın cemâlini görmek arzûsundan ve zevkinden, Cennetteki ni'metlerin hiçbirine bakmadı. Sidreden ileriye, yalnız olarak, nûrlar arasında ilerledi. Zamânsız ve mekânsız olarak, âhirette Allahü teâlânın görüleceği gibi, anlaşılamayan ve anlatılamayan bir hâlde, Allahü teâlâyı gördü.
Peygamber efendimize mi'râc gecesi, Cennette nasîb olan rü'yet şerefi dünyaya indikten sonra, dünyanın hâline uygun olarak, kendisine yalnız namazda müyesser olmuştur. Peygamber efendimiz;
(Namâzda, kul ile Allahü teâlâ arasındaki perdeler kalkar) buyurmuştur.
Bir kimse, Peygamber efendimize uyarak, şartlarını gözeterek namaz kılarsa, Resûlullah efendimiz gibi, Allahü teâlâya yaklaştıran makâmlarda yükselir. Bu sebeple  her Müslümanın, bunları düşünerek, namâzı şartlarına uygun olarak kılmaya  dikkat etmesi lâzımdır. Çünkü namâz, mü'minin mi'râcıdır.
Netice olarak, bütün bunların bir kısmı âyet-i kerîmelerle, bir kısmı da hadîs-i şerîflerle haber verilmiştir. Hepsine inanmak vâcib değil ise de, Ehl-i sünnet âlimleri bildirdiği için, bu haberleri kabûl etmeyen, Ehl-i sünnetten ayrılmış olur. Âyet-i kerîmeye veyâ hadîs-i şerîflere inanmayan ise, kâfir olur.