İnsana dünyâda ve âhırette zarar veren her şey, kötü ahlâktan meydâna gelmektedir. Zararların, kötülüklerin başı, kötü huylu olmaktır. Harâmlardan, kötülüklerden sakınmaya, takvâ denir. Takvâ, ibâdetlerin en kıymetlisidir. Çünkü bir şeyi süslemek için, önce pislikleri, kötülükleri yok etmek lâzımdır. Bunun için, günâhlardan temizlenmedikçe, ibâdetlerin faydası olmaz ve yapılan hiçbir ibâdete sevâp verilmez. Kötülüklerin en kötüsü, küfür yani Allahü teâlâyı inkâr etmektir. Allahü teâlâya düşman olanın hiçbir iyiliği, hayrâtı, hasenâtı, âhırette faydalı olmaz. Zulüm ile öldürülen kâfir, şehît olmaz, Cennete giremez. Îmânı olmayanın hiçbir iyiliğine sevâp verilmez. Zira sûre-i İbrâhîmin 18. âyetinde meâlen; (Allaha îmân etmeyenlerin yaptıkları faydalı işler, fırtınalı bir günde rüzgârın savurduğu küller gibidir. Âhirette o işlerin hiçbir faydasını bulamazlar) buyurulmuştur. Kötü huyların en kötüsü olan şirk, kalbin en büyük zehridir. Küfrün çeşitleri vardır. Bir kötülüğün her çeşidini bildirmek için, çok kerre, bunların en kötüsü söylenir. Bunun için, âyet-i kerîmelerde ve hadîs-i şerîflerde bulunan şirk kelimesinden, her türlü küfür, inkâr mânâsı anlaşılır. MÜŞRİK VE ŞERÎK... Şirk, Allahü teâlâya ortak yapmak, benzetmek demektir. Benzeten kimseye müşrik, benzetilen şeye şerîk denir. Bir kimsede, bir şeyde, ülûhiyyet yani ilâhlık sıfatlarından birisinin bulunduğuna inanmak, onu şerîk yapmak olur. Allahü teâlâya mahsûs olan sıfatlara, yani Sıfât-ı zâtiyye ve Sıfât-ı sübûtiyyelere ülûhiyyet sıfatları denir. Sonsuz var olmak, yaratmak, her şeyi bilmek, hastalara şifâ vermek, ülûhiyyet sıfatlarındandır. Bir insanda, güneşte, inekte, herhangi bir mahlûkta, ülûhiyyet sıfatı bulunduğuna inanarak, ona hürmet etmeye, yalvarmaya, ona ibâdet etmek, tapınmak denir. O şeyler put olur. Böyle zannolunan heykellerin ve mezârları önünde de, tâzîm edici şeyler söylemek, yapmak da, ibâdet etmek, şirk olur. Bir insanda ülûhiyyet sıfatlarından birinin bulunduğuna inanmayıp, Allahın sevgili kulu olduğuna veyâ vatana, millete hizmetleri olduğuna inanarak, bunun resmine, heykeline, tâzîm etmek şirk olmaz. Müşrik olmayan Yahûdî ve Hristiyanlar da, Muhammed aleyhisselâma inanmadıkları için kâfirdirler, Allaha düşmandırlar. Bunlara kitâplı kâfir denir. Hristiyanlardan, Îsâ aleyhisselâma ülûhiyyet sıfatı isnât edenleri de müşrik olmaktadır. Kalb hastalıklarının şirkten sonra en kötüsü, Bid'atlara inanmak ve bid'at işlemektir. Bid'atlardan sonra, günâhlardan sakınmamak gelir. Küçük olsun, büyük olsun, şirkten yani küfürden başka günâh işleyip, tövbe etmeden ölen bir mü'min, şefâat olunmakla, yâhut hiçbir sebep olmadan, yalnız Allahü teâlânın merhamet etmesi ile affolunabilir. Küçük günâh, affedilmezse, Cehennemde azâb çekilecektir. "BİR ZAMAN GELİR Kİ..." Kul hakkı da bulunan günâhların affı güçtür ve azâbları dahâ şiddetli olacaktır. Hanımının mehrini vermemek ve insanların hak dîni öğrenmelerine mâni olmak, kul haklarının en büyüğüdür. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki: (Bir zamân gelir ki, İslâmiyyete yapışmak, elinde ateş tutmak gibi güç olur.) Bunun için, harâmların hepsinden ve tahrîmî mekrûhlardan sakınmak takvâ olur. Farzları ve vâcibleri terk etmek harâmdır. Müekked sünnetleri özürsüz terk etmek tahrîmen mekrûh olur. İtikâtta, ahlâkta ve amelde emir olunanları terk edene, kıyâmette azâb yapılacaktır. Bütün iyiliklerin temeli takvâ yani haramlardan sakınmaktır. Dünyâda râhata, huzûra kavuşmak, âhırette de, sonsuz azâbdan kurtularak, ebedî nimetlere, kavuşmak, ancak takvâ ile nasîb olur. Netice olarak, günah işlemek, bütün haramlar, kötü huylar, kalbi, rûhu hasta eder. Bu hastalığın artması, kalbin ölümüne yani imânın gitmesine sebep olur. Kötü huyların en kötüsü olan şirk, kalbin en büyük zehridir ki, kalbi öldürür, imânı giderir. İmânı olmıyanın, "Kalbim temizdir, sen kalbe bak" gibi sözleri, boş lâflardır. Zira ölmüş olan kalb, temiz olmaz.