Sâlih, iyi kul olmak

A -
A +

"Sâlih Müslümanlar, Allahü teâlânın hükmüne boyun eğerler, belâlara sabır, aza kanâat ederler. Allahü teâlâdan başkasından korkmazlar ve kimseden bir şey beklemezler..."
İmânı olup, İslâmiyete uyan ve Allahü teâlânın sevgisini kazanmaya çalışanlara, sâlih kul denir. Ahmed Rıfâî hazretlerine "sâlih kul nasıl olur" diye sorulunca, buyurur ki: "Sâlih Müslümanlar, Allahü teâlânın hükmüne boyun eğerler, belâlara sabır, aza kanâat ederler. Allahü teâlâdan başkasından korkmazlar ve kimseden bir şey beklemezler. İnsana, yüksek makamları veren, aşağı düşüren azîz ve zelîl edenin Allahü teâlâ olduğunu bilirler. Sâlih Müslümanlar, Peygamber efendimizin sünnetine tam uyarlar. Onların korkusu, son nefes içindir. Onlar, az konuşurlar. Öfkelerini tutarlar, şehvetlerini yenerler. Nefislerinin arzularını yapmazlar. Allahü teâlâyı unutturacak bütün engelleri ortadan kaldırarak, hep Onunla berâber olmaya bakarlar. Böylece nefislerini alçaltıp, rûhlarını yükseltirler... Nefse, Allahü teâlânın kazâ ve kaderine rızâ göstermek kadar zor gelen bir şey yoktur. Çünkü, kadere râzı olmak, Allahü teâlânın hükmüne boyun eğmek, nefsin isteklerine zıttır. Nefis bunları istemez. Saâdete kavuşmak, nefsin rızâsını terk edip, Allahü teâlânın rızâsına koşmakla mümkündür. Saâdete kavuşanlara müjdeler olsun..."
İbrâhim-i Havvâs hazretleri anlatır: "Bir zaman Şam civarındaydım. Nar ağacı gördüm. Tatlı nar yemek istiyordum. Lâkin gördüğüm narlar ekşi olduğu için, tatlı nar bulduğum zaman yerim deyip, yoluma devam ettim. Bir yere varınca, eli, ayağı olmayan, zayıf, hâlsiz, yaralı bir kimse gördüm. Yaralarına kurt düşmüş, hattâ birçok eşek arısı yaralarına hücûm etmiş, zavallıya ızdırab veriyorlardı. Onun bu çâresiz ve muzdarib hâline acıyarak, yanına varıp;
-Bu hâlden kurtulmak ister misin? dedim.
-Hayır dedi. Ben hayretle;
-Niçin? dedim.
-Sağ sâlim olmak nefsimin arzûsudur. Bu hâlde olmam ise Rabbimin murâdıdır. Onun murâdının aksi bir şeyi Ondan istemek, kulluğuma yakışmaz, takdirine râzı olmak, elbette benim için hayırlıdır dedi.
-Müsâade et de hiç olmazsa arıları uzaklaştırayım, sana çok ızdırap veriyorlar dedim.
-Onlar bana ızdırap verdikçe, benim hâlim daha hoş oluyor. Ey Havvâs! Sen benim çektiğim sıkıntıları, eşek arılarını boşver, sen tatlı nar yemek arzusunu kendinden uzaklaştırmaya bak dedi.
-Bütün bunları nereden biliyorsun? dedim.
-Allahü teâlâ bildiriyor dedi. Sonra izin isteyip yoluma devâm ettim..."
Netice olarak, doğru bir îmâna sahip olup İslâmiyete uyanlar, kendileri için takdir edilene itirâz etmeyenler, dünyada rahat ve huzur içinde yaşarlar. İşledikleri günahlara da, tövbe ederek, dünyada sıkıntılar çekerek, affa uğrarlar ve Cennete giderler. Böyle kullara, sâlih kul denir...