Sonsuz kudretin varlığı inkâr olunamaz

A -
A +

İnsan olarak, kâinatta mevcut olan her şeyin, şaşılacak bir nizâm içinde olduklarını görmekteyiz. Fen, her sene bunların yenilerini bulmaktadır. Bu nizâmı yaratanın, Hay diri, Âlim bilici, Kâdir gücü yetici, Mürîd dileyici, Semî işitici, Basîr görücü, Mütekellim söyleyici ve Hâlık yaratıcı olması lâzımdır. Çünkü ölmek, câhil olmak, gücü yetmemek, zorla yapmak, sağırlık, körlük ve söyleyememek, birer kusurdur, utanılacak şeylerdir. Bu kâinâtı, bu âlemi, bu nizâm üzere yaratanda ve yok olmaktan koruyanda, böyle kusurlu sıfatların bulunması olacak şey değildir. Atomdan yıldızlara kadar her varlık birer hesâpla, kanunla yaratılmıştır. Fizikte, kimyâda, astronomide ve biyolojide keşfedilebilen kanunlardaki, bağlantılardaki nizâm, akıllara hayret vermektedir. Hava, yüzde 78 azot, 21 oksijen ve 1 soy gazlar karışımıdır. Bileşik değil, karışımdır. Oksijen yüzde 21'den çok olsaydı, ciğerlerimizi yakardı. Yüzde 21'den az olsaydı, kandaki gıdâ maddelerini yakamazdı. İnsanlar ve hayvanlar, yaşayamazdı. Bu yüzde 21 miktârı, her yerde ve yağmurda değişmiyor. Bu ise büyük ni'mettir. Allahın varlığını, kudretini ve merhametini göstermektedir. Dünyânın en büyük Alman fen adamlarından Max Planck diyor ki: DİN VE FEN İLİMLERİ... "Gerek din ve gerek fen ilimleri, üzerimizde kendisine erişmek kâbil olmayan çok muazzam bir kudret bulunduğunu, bu kudretin dünyâyı kurduğunu ve ona hükmettiğini ortaya koymaktadır. Ancak bu kudreti îzâh husûsunda kullandıkları dil, birbirinden farklıdır. Fakat her iki îzâh tarzı ayrı bile görünseler, hakîkatte, birbirinin aynıdır. Bu iki îzâh birbirine zıt değildir. Bilakis birbirini tamâmlarlar. Gerek din, gerek fen ilimleri, bu âlemi ancak mâhiyetini hiçbir zamân anlayamayacağımız, insanların hiçbir zamân erişemeyecekleri bir kudretin yaratabileceğini kabûl ederler. Bu muazzam kudretin bütün azametini biz bilemiyoruz ve hiçbir zamân bilemeyeceğiz. Onun kudretinin ancak en küçük bir parçasını ve dolaylı olarak öğrenebiliriz. Din, bu kudreti ve yaratıcıyı tanımak ve insanları Ona yaklaştırmak için kendine mahsûs akla hitâbeden semboller kullanır. Fen ilimleri ise, bu kudretin tanınması için ölçü ve formüllerden faydalanır. Hâlbuki, bu iki yolu birleştirecek olursak, asıl o zamân bu yaratıcının ne büyük bir kudret sâhibi olduğu meydâna çıkar ve dînin Allahı ile tabîî ilimlerin bu kudretin ancak küçücük bir kısmında yaptığı araştırma, ölçme ve formüller, Onun zâtını ve büyüklüğünü meydâna koyar. Din ile fen ilimlerini karşılaştıracak olursak, hiçbir yerinde bunların birbirinden aykırı bir bilgi vermediğini görürüz. Gerek din, gerek tabîî ilimler, bir muazzam yaratıcı olmadan bu dünyânın kurulamayacağını kabûl ederler. Fen ilimlerinin bulduğu bütün yenilikler, bu muazzam yaratıcının varlığı ve büyüklüğü hakkında birer vesîkadır. Din ile fen ilimleri arasında hiçbir fark yoktur. Bazılarının sandığı gibi, tabîî ilimlerin tuttuğu yol ayrı değildir. Bugün ne yazık ki, bazı insanlar, fen ilimlerinin artık din ile hiçbir ilgisi kalmadığını sanırlar. Hâlbuki bu, çok yanlıştır. Yukarıda îzâhına çalıştığım gibi, fen ilimleri, bil'akis dîni inanç ve düşünceleri takviye ederler..." SEBEPLER İLE YARATMAKTADIR Netice olarak, her şeyi, sonsuz kudret sahibi olan bir Yaratıcı yaratmıştır. Bu sonsuz varlık, madde olmayan, hiçbir şeye benzemeyen, her şeyi bilen, gören, her şeye gücü yeten, Allahü teâlâdır. Her şeyi O yaratmıştır ve yaratmaktadır. Tabîat dediğimiz bu maddeler, cisimler, canlılar ve çeşitli enerjiler, bazılarının zannettiği gibi, yaratıcı değildir. Bunların hepsini Allahü teâlâ yaratmış, birbirlerine tesîr etmek kuvvetini, kendilerine vermiş, yenilerini yaratmasına eskilerini sebepler, vesîleler yapmıştır. Allahü teâlânın sebeplere, sebeplerin tesîr etmelerine ihtiyâcı yoktur. Hiç sebep olmadan da yaratabilir. Fakat, sebepleri, vâsıtaları araya koyarak yaratmaktadır. Sebepler ile yaratmasında hikmetler, kullarına faydalar vardır.