Allahü teâlânın sevdiklerinin ve Allahü teâlâyı sevenlerin dirilerini ve ölülerini seven kimse, büyük saâdete, iyiliklere kavuşur. Onları sevmek demek, onların düşmanlarına karşı ve onları kötüleyen câhillere karşı, onları savunmak, övmek demektir. Dünyâya düşkün olanların en kötüleri, Allahü teâlânın sevdiklerini, evliyâyı kötüleyenlerdir. Dünyâya düşkün olmak, bütün kötülüklere yol açar. Haset, hırsızlık, rüşvet, kibir gibi harâmlara sebep olur. Câhil din adamlarının kibirli olmaları, hep dünyâya düşkün olmalarından ileri gelmektedir. Muhyiddîn-i Arabî hazretlerinin kalbinin açılması, bâtın ilimlerine kavuşması, tasavvuf büyüklerini sevdiği, onları savunduğu için olduğunu, kendisi bildirmekte ve; "Elhamdülillah! Câhil din adamlarına karşı, tasavvuf büyüklerini hep savundum. Ölünceye kadar da savunacağım. Bunun için, kalb bilgilerine kavuşturuldum. Onlara saldıran, isimlerini söyleyerek kötüleyen, kendisinin câhil olduğunu ortaya koyar. Bunun sonu felâket olur" buyurmaktadır. ATEŞ SÖNDÜREN KARINCA!.. Tanrılık iddiasında olan Nemrut, kendisini reddeden İbrâhim aleyhisselâmı ateşe attırır. İbrâhim aleyhisselâm ateşe atılırken, orada bulunan bütün mahlûkât kısaca herkes, ateşe atanlar ve atılanlar olarak tarafını belli eder. Karıncanın birisi de, ateşe yaklaşması mümkün olmadığı hâlde, minnacık ağzı ile devamlı su taşımaktadır. Gider su alır ve tekrar gelir. Karıncanın bu hâline âşina olanlar; -Sen böyle ne yapıyorsun derler. O da; -İbrâhim aleyhisselâmı yakacak olan şu ateşi söndürmeye çalışıyorum der. -Ateşin yanına dahi yaklaşamıyorsun, üstelik bu suyla mı söndüreceksin denilince karınca; -Yarın âhirette Allahü teâlâ, herkese tarafını soracak. Ateşi söndüren tarafta mıydın, yoksa ateşi büyüten tarafta mıydın diye. Ben tarafımı yani ateşi söndüren tarafta olduğumu belli ediyorum cevabını verir. İbrâhim aleyhisselâmın ateşe atılması hâdisesinde, bir yılan da, devamlı olarak ateşe üflüyor. Ona da; -Sen ne yapıyorsun böyle denilince; -Ateşi körüklüyorum, büyüsün daha çok yaksın diye üflüyorum cevabını verir... Vaktiyle Mısır'da, Yûsuf aleyhisselâm zamanında, ihtiyâr, yaşlı bir nine varmış. Her gün üç dört çile ip eğirir, onu pazarda satarmış. Bir gün yine pazara gitmiş, ama o gün ipleri satamamış. İpleri boynuna atmış doğru köle pazarına gitmiş. Çünkü orada o gün Yûsuf aleyhisselam satılıkmış. Onu o hâlde görenler; -Nene böyle nereye gidiyorsun demişler. -Köle pazarında bir köle varmış, onu almaya gidiyorum, demiş. -Neyle alacaksın onu demişler. -İşte bu iplerle. -Nene o çok kıymetli bir köledir, bu iplerle alınamaz. Herkes ceplerini, keselerini parayla doldurmuş o şekilde gidiyorlar denilince, yaşlı nine; -Kim ne getirirse getirsin, nihayet bunu bir kişi alacak. Benim ismim o alacakların isimleri arasına yazılsın bu bana yeter. Âhirette benim de tarafım belli olsun, cevabını vermiştir. ÂHİRETTE KÂRLI ÇIKACAKLAR Netice olarak, insanlardan bâzısı, kimse ateşte yanmasın, İslâmiyet yayılsın diye uğraşarak, bâzısı da düşmanlık etmek suretiyle taraflarını belli etmektedirler. Âhirette herkesin tarafı belli olacaktır. Hepimiz âhirete gittiğimiz vakit hangi taraftaysak, o tarafta haşrolacağız. Çünkü hadis-i şerifte; (El mer'ü mea men ehabbe, kişi sevdiği ile beraber olur) buyurulmuştur. Âhirette herkes sevdikleriyle, taraftar olduklarıyla beraber olacak, bu şekilde haşrolacaktır. Onun için akıllı insan, tarafını şimdiden belli eder. Âhirette kiminle beraber olmak istiyorsa, hiç değilse kalben olsun onunla beraber olmaya çalışmalıdır. Çünkü âhirette beraber olmak, dünyadaki pusulanın yönüyle belli olacaktır. Allahü teâlânın sevdiklerini, kendilerine rehber edenlere, O büyüklerin kitaplarını okuyanlara, buna göre amel edenlere ve başkalarının da amel etmesi için gayret gösterenlere müjdeler olsun. Bunlar âhirette, elhamdülillah ki şeytâna uymadık diyecekler ve cenâb-ı Hakka çok şükredeceklerdir. Çünkü orada çok kârlı çıkacaklardır...