Duruşuyla, konuşmasıyla, ürettiğiyle şiir gibi adamlar vardır ülkemizde. Onların birçoğu güzel atlara binip gitseler de yaşayanlar vardır... "Bir Leyla Düşü" gören, biteviye kendi kozasını ören ve çağıl çağıl akan ırmaklarcasına ötelere götürenler vardır... Recep Garip de böylesi adamlardan; adam gibi adamlardan yani... Beslendiği şiir ırmağının kaynağını Cahit Zarifoğlu'na, Akif İnan'a (rahmet onlara olsun) ve yaşayanlardan Erdem Beyazıt'ta, Alaeddin Özdenören'e bağlayan bu güzel insan, şiirleriyle çizdiği resimleri kadar, resimlerle yazdığı şiirleriyle de gönül tahtımıza kuruluyor. Hem de gitmemecesine... O, kenarda durmayı seviyor. Meydanlara çıkıp yüksek sesle söylemiyor türkülerini ama söylediği zaman da sesi her zaman beğeniliyor. Konuşurken, konuştuğu anlaşılıyor mısralarının... Bir Leyla Düşü Seçmelerden oluşan yeni kitabı "Bir Leyla Düşü" ile yüreklerimize en güzel mısralarını seren Garip, diğer kitapları "Deprem Sesi", "Irmaklar Akar İçimden", "Savaş Türküsü" ve "Mavi Gül"den çekip çıkarmıyor okuyucusunu; onlara daha çok şiir sunuyor. Şiir tasnifini yaparken çok titiz davrandığını söylüyor şair: "18-25 yaşlarında aşk ve ideolojik tarafları ağır olan şiirler yazılıyor genelde. Ben de 25-35 dönemimde konulu ideolojik şiirler yazdım. Türk şiirinde böyle bir tesbit var olmalı. 35 yaş sonrası, hemen hemen bütün şairlerde aşka yönelimi artırıyor. Kendiliğinden oluşan bir disiplin var. Benim hayatımda da gözlenebilir bu. Gençlik tutkusu ile başlayan şiirin kendi içindeki örgüsü giderek ideolojik şiirlere döndü. Filistin'e Ağıt, Bosna, Savaş Türküsü gibi... Afrika Bahçesi ve Anadolu'ya Ağıt şiirlerini henüz yazamadım." Bu ince adam, son dönemlerde yaşanan kırıcılığı ve sınıflaşmayı edebiyata yakıştıramıyor. O istiyor ki, bütün verimler farklı çatılar altında ses bulsa da diğerini zedelememeli... "Birbirlerini kırıcı tavırlarla, nefisleri ön plana çıkarıcı şeyleri parantez içinde bırakırsak son yirmi yılda dergi merkezli kültürel kimliğimizi belirleyici araçların ve ustaların biraz geri planda durduğunu yakalıyorum. Onlar yetişme tarzı itibariyle edepli duruş gösteriyorlar diyorum. Tarihi yükümlülükleri var ama... Edebiyatın getirdiği ustalıktan kaynaklanan kendindeliğin durgunluğu içerisinde kırıcı ve itici olmamak, günün birinde sorgunun getirmiş olduğu düşünce berraklığı nedeniyle bir izleyici konumunda olduklarını düşünüyorum. Onların bu duruşu, kendilerini kurtarır anlamında söylemiyorum. Bu duruşlarını meydana çıkarmalılar. Ustalar susmamalı. Ustalar susarlarsa, üç-beş şiir yazan genç insanın önünde ona yol gösterecek kimse kalmaz." Tuvalin arkasında "Recep Garip, şiir gibi resim yapıyor" demiştim yazının başında. İçiçe girmiş iki sanat dalı olarak değil, birbirlerinin içinde erimiş alanlar resim ve şiir: "Resim devam ediyor. Bugünlerde bir sergi projem var. Cemil Meriç üzerine çalışmalarım da sürüyor. Dostlar Meclisi toplantılarını önemsiyorum. Sanat ve edebiyatta usta isimleri, hem de yaşayan çınarları getirerek sevenleriyle kucaklaştırmaya çalışıyorum. Çınaraltı sohbetlerini yakalama düşüncesindeyiz. Akif İnan, Cemil Meriç, Cahit Zarifoğlu gibi değerlerimizi tanıtmak ve haklarında kitaplar çıkarmak istiyoruz. Gençler, Zarifoğlu'nu daha iyi anlıyor ve iyi okuyor. Anlamak için kendimizi zorlarsak, daha iyi anlarız ve yorumlarız. Şiirsiz ve şairsiz olmadığımızı düşünüyor, geleceği daha umut verici görüyorum." Bir şair, başka ne söyleyebilir ki güzellikten başka... "Bir Leyla Düşü", sizi bekliyor... (Timaş Yayınları, 0 212 513 84 15) EZBERGecenin ölümü baskın geliyor geceler rüyalarımda harap oluyorum yanardağlar kadar serinliğimiz kahrediyor düşüncelerimi. ve bir akşam üstü güneşin terkedişine aldanıp bir veda konuşmasıyla kayboluyorum sessiz gölgelerde. yörük çadırlarına uzanacak belki de haremgâhında kudüs'ün. dolanıp duruyor kırlangıçlar çılgıncasına kaybettiğini öğreneceğim. düğümlenmiş bu şarkılar öldürecek her ne varsa aykırı, her ne varsa tutsak gece kaybolacak sonra bir ağıt çökecek şehre. ve belki de, boğazımda ekmek kırıntıları gözümde yaşlar düğümlenecek. dönüyorum beni bekleyen çocuklarıma düğümlenmiş sancılara aldırmadan meydanlar ortasında bir şehrin ortasında feryatlar bölerken geceyi ölüm kapımı çalıyor ve gece benimle ölüyor. * Recep Garip (Bir Leyla Düşü'nden) YORDAM İntikal halinde bir cemiyetle beraber, intikal halinde bir sanat, kendi dünya ve kanunlarını bina edemeyince fikrî ve ruhî her türlü kıymet sıyrılışlarının toptan ifadesini kurmuştur. Ahlâk zaafımızın tarihi, fikir zaafımızın tarihinden de az sonra başlamıştır. * Necip Fazıl Kısakürek ALKIŞGurbette buluştular Son birkaç haftadır, güzel bir albüm dinliyorum. Bu, bildiğiniz müzik kasetlerinden değil. Uzakları meslek haline getirmiş şairlerin "gurbet" temalı şiirlerine yer verilen bir çalışma. Ülkemizin önde gelen sanatçılarının yorumuyla buluşan mısraların büyüleyiciği ne kadar da etkiliyor insanı... FON Müzik Yapım tarafından hazırlanan ve Gürkan Vural'ın prodüktörlüğünü yaptığı "Hep Kahır" adlı gurbet şiirleri albümünde, Nazım Hikmet'ten Necip Fazıl Kısakürek'e farklı kutuplarda yaşayan sembol isimler biraraya getirilmiş. Albümdeki şiirleri Müşfik Kenter, Haluk Kurdoğlu, Cem Karaca, İbrahim Sadri, Nedret Güvenç, Ayla Algan, Ayşe Egesoy, A.Selçuk İlkan, Savaş Ay, Bedirhan Gökçe, Nihat Nikerel, Uğur Arslan gibi sanat ve şov dünyasının ustaları yorumluyor. Yücel Arzen'in özgün müzikleriyle süslenen albümün yönetmenliği de Arzen'e ait. 3 yıl Rusya'da yaşadığını söyleyen prodüktör Gürkan Vural, gurbet şiirlerinin yer aldığı "Hep Kahır" adlı albümün oluşum hikayesini şöyle anlatıyor: "Ben Nazım Hikmet gibi, Cem Karaca gibi mecburi bir gurbet yaşamadığım halde ülkeme ve insanlarıma duyduğum özlemim çok büyüktü. Türkiye'ye döndükten sonra gurbet sancısı çekenlere karşı kendimi borçlu hissettim. Bu albümle gurbeti yüreğinde bütün ızdırabıyla yaşayanlar kadar, sılada gurbet çekenlerin de hissiyatına tercüman olacağımızı düşündük." Emek verilerek hazırlanmış "Hep Kahır" (şiiri de Cem Karaca'ya ait) değişik iklimlere götürüyor dinleyenleri. Tavsiye olunur... (0 212 267 36 89)