Depremden sonra idi. Sapanca Şiir Akşamları'na davet edilmiştim. Ülkemizin önde gelen şairleri ile yurt dışından gelenler bu şirin beldemizde buluşmuştu. Karikatürün sessiz ama çalışkan ismi Osman Suroğlu, Adapazarı ve civarında çıkan dergilerden çeşitli örnekler hediye etmişti misafirlere. "Adı Yok" da bu dergiler arasındaydı... Aradan iki yıl geçti. Sibel Talay'dan heyecanlı bir mektup aldım: "Genç kalemlerin -adı yokların- edebi yazılarını, şiirlerini, öykülerini yayınladığımız Adı Yok'u daha çok insanla paylaşmak istiyoruz. Onların kitaplarını yayınlamak ve onları kazanmak istiyoruz." Üç ayda bir çıkan "Adı Yok"un artık İstanbul'da; edebiyatının kalbinin attığı yer olan Beyoğlu'nda yayını sürdürdüğünü belirtiyordu ilerleyen satırlarında. Gerekçelerini de sıralayarak. Sarf edilen emeklerin karşılıksız kalmadığını dosta-düşmana isbat etmek için İstanbul'u seçen dergi yöneticileri, özellikle gençlerin buluştuğu, edebiyat konuştuğu ve yarına dair eserler ortaya koymak için mücadele ettiği bir kültür sanat merkezi olma yolunda ciddi adımlar atıyorlardı. "Yürüyüş sürecek, çünkü... Adı Yok'un arkasında bahar bir kadro var... Coşku var... Tutku var... Arzu Var... Umut var" diyen Sibel Talay, büyük Marmara Depremi'nin izlerini taşıyan o hüzünlü satırları ile, umutlarına yeni umut ekleyenleri beklediklerini de belirtiyordu. Yola çıkarken şöyle diyordu Aylin Günay, Bengi Gezgin, Ömer Sevinçgül, Nursel Yakut, Orhan Bayraktar, Tuba Koç ve onlarca genç insan: "Yaz! Yaşamın anlamını bırak satır aralarına. Sevdalarını, korkularını, umutlarını, insanlığını bırak Ölmekle gömülmeyecek bir cümlen olsun hayata dair. Kendinden geriye okunulası bir hayat bırak. Yorulma yaşamaktan, Yaşadığın kadarını yazmaktan. Yaz! Yürek işçilerini kalem tutmak yormaz..." Telefon açıp, "Neden Adı Yok?" diye sordum Sibel Talay'a; açıkladı: "Çünkü bizim de adımız yoktu, popüler değildik, isimleri ön plana çıkartılmış sansasyonel yazarlar da değildik. Ama en az onlar kadar edebiyatla ilgiliydik, okuyorduk, düşünüyorduk, yazıyorduk, edebiyatı ve kitapları seviyorduk. Ama bizim adlarımızı kimse bilmiyordu." Onlar, Marmara Depremi'ni ta yüreklerinde yaşadılar. Hatta birçok arkadaşlarını kaybettiler bu büyük yıkımda. Yılmadılar. Yazdılar, yazdılar. Mevsimlik dergilerini çıkardılar. Dergide yer alan yazı, şiir ve denemelerini kitaplaştırdılar ve bugünlere geldiler. "Adı Yok", şimdi İstanbul'dan bütün Türkiye'ye seslenmeye hazırlanıyor. Altı yıl önce başlayan yürüyüş daha geniş kesimlere doğru açılarak büyüyor ve sürüyor. Genç kalemler inandıkları şeyleri yazıyor ve yapıyorlar. Onların istediği, daha çok insanın kalbine girebilmek ve aynı kalp atışını taşıyanları bu çatının altında görebilmek. Edebiyatın aynasında kendini görebilmek için can atanlara bir çağrıdır bu aynı zamanda... Daha ne olsun!... (Not: Adı Yok'a ulaşmak için 0 212 297 99 18 numaralı telefon veya adiyok@adiyok.com internet adresini kullanabilirsiniz)