Ancak keller külâha sığınır

A -
A +

Mevlâna Celaleddin-i Rumî der ki; "Arzu edilen şey ölçüyü aşmasın. Zira bir saman çöpünün, dağa gücü yetmez." (Mesnevî, II/ 575) Çünkü ölçüyü aşan şey, insana büyük keder verir ve bir ömür sürecek sıkıntının da sebebidir. Makam ve mal sevgisini de nice yıllar boğazda kalacak çöp gibi görür Mevlâna ve devam eder: "Mal ve para baştaki külah gibidir. Ancak keller külaha sığınır..." *** Geçen hafta içinde, İstanbul'un kadîm kültürüne çok değerli isimler ve eserler kazandırmış bir beldeye düştü yolum. Belediye başkanı dostumuzla görüşme imkanım oldu. Söz, dönüp dolaşıp, bu muhteşem şehre artı değer kazandıracak projelere geldi ve ben dostumun samimiyetine güvenerek, "Siz, çok önemli bir ilçenin belediye başkanısınız. Sizin gibi şanslı olan birkaç ilçe daha var ki, neredeyse İstanbul'un tamamı demek. Bu coğrafyanın kültür ve sanatına borçlu olduğunuzu unutmayın" dedim ve örnek olarak, kitap yayını, tiyatro, sempozyum, sergi gibi bir kaç projeden söz ettim. Başkan 'dostumun' tepkisini sizlere aktarırken bile utanç ve şaşkınlığımı hâlâ üzerimden atabilmiş değilim: "Söylediğiniz şeylerin ne faydası olacak ki! Kitap ne, sempozyum ne demek! Yap yolu, döşe asfaltı, topla çöpü, yeter!.. Bu yaptıklarımız fazla bile..." Şehir dışına çıktığımda, zaman zaman gittiğim yerlerin mahalli idarelerini de ziyaret ediyor, başkanların veya konuyla ilgili birim yetkililerinin heyecanlı projelerini dinliyorum. Hiçbir iddiası olmadığı halde, seçildiği şehri bir 'kültür kenti' yapabilmek adına heyecanla çırpınan belediye başkanlarıyla, benim dostumun kıyaslanmasını sizlere bırakıyorum... *** Uzun zamandır, şehirlerle şairleri, yazarları ve bilim adamlarını buluşturacak bir programın nasıl olabileceğini düşünüyordum ve diliyordum ki, hiçbir şey yapmasa bile, her belediye başkanı, kendi şehrinden çıkmış değerli bir zâtı tanıtıp, gelecek kuşaklara bırakmak adına önemli faaliyetlere ve eserlere kapılarını açık tutacak... Ama bu iç acıtıcı tepkiyi duyduktan sonra ne kadar yanıldığımı bir kere daha anladım. İstanbul belediyelerinin Necip Fazıl Kısakürek, Peyami Safa, Abdülhak Şinasi Hisar, Ahmet Hamdi Tanpınar ve başkaları; Ordu belediyesinin Azer Yaran, Hattat Mustafa Rakım Efendi veya hattat İsmail Zühdü Efendi; Hatay belediyesinin Cemil Meriç; Kütahya belediyesinin Gülten Dayıoğlu; Erzincan belediyesinin Mustafa Kutlu; Trabzon belediyesinin Nazan Bekiroğlu; Diyarbakır belediyesinin Sezai Karakoç; Tekirdağ belediyesinin Arif Nihat Asya; Elazığ belediyesinin Ahmet Kabaklı; Van belediyesinin Ahmet Arvasi; Kahramanmaraş belediyesinin Erdem Beyazıt vb. "derdi" olması gerektiğini düşündüm bugüne kadar... Ama, bunda da yanılmışım... *** Doğduğum toprakların, Ordu'nun çiçeği burnunda İl Kültür ve Turizm Müdürü eğitimci-yazar Muzaffer Günay'ın, -en azından onun- bu derdimi anlayacağını ümit ediyorum. Ordu üzerine tarihi, kültürel ve folklorik araştırmaları ile tanınan, birçok radyo oyunu kaleme alan, uzun yıllar öğretmenlik yapan ve aralarında "Yusuf ile Züleyha", "Kerem ile Aslı", "Sancılı Bekleyiş", "Kardelenler Üşümez"in de bulunduğu onlarca esere imza atan Günay'ın, belediye başkanı ve diğer yetkililerle işbirliği halinde, şehrimin kültür, edebiyat ve sanat envanterini çıkaracağını ümit ediyor; bu gayretli çalışmanın -eğer gerçekleşirse- herkes için örnek olacağını düşünüyorum. Çünkü inanıyorum ki, herkes çağından sorumludur ve bizler, yani bu ülkenin fikir ve kültür hayatını yaşatacak eserler üreten 'insanlar', 'yapacağız da ne olacak!' mızmızlanmasının ardına gizlenemeyiz, gizlenmemeliyiz de... Eğer ne demek istediğimi daha iyi anlamak muradını taşıyorsanız, yüksek sesle bunu dillendirenlerin veya böyle davrananların bıraktıklarına dikkatlice bakmanız yeterli olacaktır. Vesselâm...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.