Bayram saati

A -
A +

Şair, "eğer böyle giderse ben bu oyunda yokum" diyordu ve elini çekiyordu masanın üzerindeki kâğıttan, zihnindeki coşkudan; çünkü, bu oyun onun kurallarına göre oynanmıyordu. Onun kuralları mı? Yani hepimizin kuralı... İlk kandiller yanarken başlamıştık kararmaya yüz tutmuş ümitlerimizi yeniden tazelemeye. Mangal içinde küllenen kor gibiydi aslında ümitlerimiz. Ama küllenmişti bir kere... Kan duracaktı... Kandillerin söndüğü gecenin sabahında bayram olacaktı... Ve biz, tâ içimizde bir yerlerde kurulu duran bayram yerlerine koşuşacaktık çocukluğumuzun elinden tutarak... Bayram yapmaya hakkımız olacaktı, çünkü... *** Yahya Kemal Beyatlı'nın, o çok bildik şiirini bir madalyon gibi yeniden takacaktık göğsümüzün üzerine ve koşacaktık, koşacaktık terden sırılsıklam oluncaya dek koşacaktık... "Artarak gönlümün aydınlığı her saniyede/ Bir mehâbetli sabah oldu Süleymaniye'de/ Kendi gök kubbemiz altında bu bayram saati/ Dokuz asrında bütün halkı, bütün memleketi/ Yer yer aksettiriyor mavileşen manzaradan/ Kalkıyor tozlu zaman perdesi her an aradan..." Ve, dilimize bir slogan olarak yapıştıracaktık "Bu saatlerde Süleymaniye tarih oluyor" mısraını... *** Çocukluğumuzun unutulmayası bayram sabahlarının heyecanıyla doğrulacaktık yatağımızdan... Bayramlıklarımızı (adamlıklarımızı) dolaplardan çıkaracaktık, sokaklara atacaktık adımlarımızı. Komşu bahçelerde ip atlayacaktık, sek sek oynayacaktık, el öpüp bahşiş toplayacaktık ve birbirimizden gizli köşelerde paralarımızı sayacaktık. Hediye kabilinden verilen şekerlere dudak kıvıracaktık... Davulcular kapıya dayanıp "iyd-i fıtır" mânileri okumaya başladığında daha da heyecanlanacak, uykuyla uyanıklık arasında geçen bayram sabahı mahmurluğunu tamamen üzerimizden atacaktık. Dahası, mahallenin en uslu çocuğu olacaktık... *** Şimdi geri dönüp baktığımda, eski bayramlardan geriye kalanlara hayıflanmanın yersiz ve hatta anlamsız olduğunu düşünüyorum... Çünkü dün, bugün için tarih oldu; öyleyse, bugün de yarının tarihi... Bugünü anlamlı kılacak bayramlar, bayram duyguları kurgulamamız gerekiyor ki, yarın, bizden sonrakiler de kendi bayramlarını "bayram" gibi geçirsinler. Eğer ümidi, eğer coşkuyu, eğer karamsarlığı, eğer zavallı sefaletimizi yeniden ve yeniden düşünüp, "âh, nerede o eski bayramlar" diye hayıflanmayı sürdürürsek yarını da kaybetmiş oluruz. Eğer yarını kaybetmeyi göze almışsak, ben bu oyunda yokum... *** Bütün bu yazdıklarımı unutun bir an ve demli çay, su böreği, bayram şekeri, şeker isteyen çocuklar ve tatlı telaşınızla koşuşturmaya bakın... Hayatınızın köprüsü hep kalabalık olsun, önemli değil. Günlük meşgalelerin 'stop' tuşuna dokunun birkaç günlüğüne; bütün olumsuzlukları, problemleri ve üzüntüleri dondurun. Kısa bir süre için de olsa durdurun hayatınızı ve bayramın tadını çıkarın... Hepinize kutlu bayramlar...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.