"Sözün faydası varsa söylenmeli... "Eğer, sözün faydası yoksa söyleme..." Peki ne oluyor söz sahipleri konuşunca; değişiyor mu düzeni dünyanın, ya da yoluna mı giriyor her şey? Öyle olsaydı, ne bunca yazı yazma ihtiyacı duyardık ve ne de bizce kötü giden 'şey'lerin düzelmesi için huzurumuzu kaçırırdık? Peyami Safa, "Fatih-Harbiye"de (Ötüken, s. 78) "Ah, insanlar niçin her şeyi anlayamıyorlar? Beş dakika, on dakika, yarım saat kendilerini unutsalar, kendilerini karşılarındakinin yerine koysalar, tam onun gibi -fakat hiç eksiksiz ve tam- onun gibi duysalar, her şey ne kadar yerli yerinde olacak. Hayır! İllâ ki zıddiyetler, öfkeler, yanlış anlamalar, kıskançlıklar, inatlar, şüpheler, hâkim olma arzuları..." der. *** Her seçimden sonra, Peyami Safa'nın son cümlesinde ortaya koyduğu trajediye, en küçük 'seçilmiş'inden, en büyüğüne kadar her kademede, her alanda, her işte şahit oluyoruz. 'Koltuk', bir amaç olarak önümüzde durdukça, onu çevreleyen öfke, hırs, anlaşılmazlık, çekememezlik, şüphe, inat, hâkim olma, değer görmezlik vs. gerçeğinden kurtulmamız mümkün ol(a)maz. *** Neden böyle söylüyorum? Sıralayayım: 1.İstanbul, Türkiye'nin kültür sanatının başkenti -hem de tek başına!- fakat, aylardır 'kültür işleri' patronsuz... 2. Son genel seçimde sayın Kadir Topbaş'ın Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na 'uygun görülmesi'nden sonra Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanlığı'na getirilen Prof.Dr. İskender Pala'nın, görevinden istifa etmesinin -istifa gerekçesi hiç önemli değil- şaşkınlığı hâlâ atlatılabilmiş değil. 3. Divan şiirini, gündelik hayatımızın temel dinamikleri arasına oturtan ve bu konuda onlarca esere imza atan, binlerce 'hayran kitlesi'ne ulaşan Prof.Pala'nın göreve geldikten sonra ürettiği/planladığı projelerin akamete uğraması ve sahiplenilmemesi can acıtıcı... 4. Yıllarca Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nun birçok önemli projesine imza atan Hakan Balçık'ın emekliye ayrılması; Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi, Taksim Atatürk Kitaplığı, Muammer Karaca Tiyatrosu, Yerebatan Sarnıcı vb. gibi, belediyeye ait kültür-sanat mekanlarında -artık- dikkat çekici etkinliklerin yapılamaması; düzenlenen programların zamanında duyurulamaması, sanatseverlerin eskisi gibi heyecanlandırılamaması ve problemlerin aşılamaması fazlasıyla düşündürücü... 5. Fotoğrafın tamamında böylesine garip bir görüntünün ortaya çıkması, sayın Topbaş'ın, Beyoğlu Belediye Başkanlığı dönemindeki 'kültür-sanat aşkı'nı yeniden sorgulamamıza sebep -maalesef- oluyor. 6. Kültür A.Ş.'nin başında önemli hizmetler yapan Miniatürk'ün de mimarı olan Cengiz Özdemir'in başka bir göreve tayin edilmesinden sonraki kaos da devam ediyor *** Peki, değişen ne? Doğrusu bunu ben de tam olarak bilemiyorum... Ancak, sayın Topbaş'a, Beyoğlu Belediye Başkanlığı sırasında 'danışman' olarak hizmet veren arkadaşlarının -mesela usta gazeteci ve sanat adamı Abdurrahman Şen gibi-, genel seçimden sonra eski 'yerlerinde bırakılması' bir etken olabilir. Çünkü, Türk sinemasının yaşayan ustalarıyla ciddi dostluklar kuran, edebiyat dünyası ile yakından ilgilenen, gazeteci dostları vasıtasıyla yapılan etkinlikleri geniş kesimlere duyurmayı başaran Şen ve arkadaşlarının, Beyoğlu Belediyesi'ndeki görevlerinden ayrılmak zorunda bırakılmaları da dikkat çekici. Şimdilerde, bu isimlerin 'Sarmaşık Kültür' adlı bir dergiyle kültür-sanat dünyasında kendi başlarına varolma mücadelesine girişmeleri küskünlüklerinin derecesini isbat eder nitelikte. (Dahası, herhalde Dostoyevski gibi düşünüyorlar: "... sizlerin ancak yarıya kadar getirmek yürekliliğini gösterdiğiniz şeyleri ben sonuna dek götürmekten başka bir şey yapmadım hayatımda...") *** Günler geçiyor; kültür-sanat çevreleri, bu girift bilmeceyi çözmeye çalışıyor. Yaprak kımıldamayan İstanbul'un kültür ve sanat haritasına yön verecek yeni bir nefes aranıyor ve bence başkan Topbaş'ın, bu 'nefes'i çok uzaklarda aramaması gerekiyor. Çünkü İstanbul'un kaybedecek bir saniyesi dahi yok; hele büyük medeniyetlerin taşıyıcısı olmak göreviyle donatılmışsa... Haksız mıyım?..