Taşralılık, sadece coğrafi bir terim olarak kalmadığı sürece, taşralılığın getirdiği köylülük bütün üretimlerde/ ürünlerde kendini gösterir. Kendi burjuvazisini oluşturamayan milletler, 'köylü' olarak kalır ve bu köylülük sosyal hayatın bütün katmanlarında görülür. Peki, gerçek taşra ya da köylülük nedir? Zihni gelişimi, geleneğin değişmezliği olarak anlayan ve algılayan bir mantık düzeni, modern ötesi bir çağın giderek omuzlara bastığı bugünlerde şaşkınlık yaşatıyor. Dünü bugüne ve yarına bağlayan bütün değerler sistemi bilgiyle tanışmaz, bilgi bir üst sınıf kaygısı/ aracı olarak kullanılmazsa, toplumun nirengi noktasını dimdik ayakta tutmak da mümkün olmayacaktır. İşte bu noktada, edebiyat, düşünce, sanat ve akademik hayatın, zihni köylülükten kurtarılması için ciddi bir dönüşüm projesine ihtiyaç var. *** Anadolu'nun hemen her köşesinde yayımlanan onlarca dergi, sanat ve edebiyatı hapsedildikleri köylülükten kurtarabilmek adına önemli görevler üstleniyor. Yayımlandıkları illerde, toplumun sıradan ve günlük talepleri arasında yer almasa da bu dergilerden bazıları, geleceğin sosyalleşmiş insan topluluklarını evirecek nitelik taşıyorlar. Taşradan bakıldığında, merkeze girmenin ve merkezdeki kaf dağına ulaşmanın mümkün görülmediği dönemlerde -belki de bir tepki olarak- ortaya çıkan bu dergilerin çoğu, adeta birer okul olmuş ve bugün edebiyat ve sanat dünyasında önemli noktalarda duran isimlerin yetişmesini/ yetiştirilmesini sağlamıştır. Böyle de olmalıdır. Çünkü bilginin sefaleti, diğer toplumsal sefaletlerin yanında neredeyse küçük bir kıyamettir. *** Dergiler, böyle dinamik bir toplumsal yapı içinde ağırbaşlılıkları ile yönlendiricidirler; olmalıdırlar. Taşra dergilerinin kimileri bir tepki olarak ortaya çıkmış olsa bile bazıları, halihazırda, merkezde suyun başını tutmuş olanlara dahi kafa tutacak 'münderecatla' varlık kavgasına girişmiş durumdadır. Kapanan her dergi, sadece kapladığı/ kapsadığı coğrafi alan dışında kalanları da derin bir üzüntüye sevketmelidir. Yakın geçmişte, ülkenin edebiyat haritasına hatırı sayılır metinler ve imzalar kazandıran ama çıkışları gibi gidişleri de pek sessiz ve derinden olan dergiler hakkında, Sivas'ta yayımlanan Sühan'ın hazırladığı özel sayı, aslında arşivlik bir ibret belgesi. Mina, Palandöken, Karçiçeği, Gurbet Edebiyat, İpek Dili, Kırağı, İnsan Saati, Taşra, Kertenkele, Hazan, Yitik Düşler, Kum Yazıları, Polemik, Ihlamur, Irmak Yazıları, Süveyda, Martı, Rûzigâr ve daha onlarcasının öyküsü, artık sıradan hale gelmiş köylülüğe/ taşralılığa tepkinin de öyküsü aslında. Arkalarında derin izler bırakarak giden bu dergilerin yerinin doldurulamamış olması bu kaygıyı doğrular niteliktedir. *** Samsun'da yayımlanan Yolcu'nun uzun bir aradan sonra yeniden yayına başlaması, Trabzon'da Yaşar Bedri'nin kaptanlığında çıkan Mor Taka'nın ciddi bir edebiyat dergisi duruşu taşıması, Sivas'taki Sühan'ın her sayısında daha da merkeze yanaşması; yukarıda ismini andığım 'kapanmış' onlarca derginin hüznünü bir nebze olsun hafifletiyor. Yolcu'ya, Mor Taka'ya, Sühan'a ve dahi Tasfiye'ye (Tokat) ve Milcan'a (Kahramanmaraş'ta Yorum Gazetesi'nin aylık sanat eki olarak Ali Büyükçapar tarafından tek yaprak çıkarılıyor), her zaman tepeden bakan şımarık/ aristokrat (!) merkez dergilerini tedirgin etmeye başladığı için teşekkür etmek gerekiyor. Bu gelişme, kendini kentli gören ve bu yüzden Anadolu'yu giderek içine doğru çekilmeye zorlayan merkezin aklını başına almasını sağlamalı. Unutmamalı, karıncanın zevâli gelince kanatlanır...