"Kendinizden aşağı olanlara bakınız!"

A -
A +

İnsan, nefsine tabi olduğu müddetçe, hiçbir şeyden memnun ve razı olmaz daha doğrusu olamaz. Çünkü insanın nefsi ilâhlık peşindedir. Ortaklığa bile tahammül edemez. Hal böyle olunca, eline geçene kanaat edemez, gözü hep yükseklerde, başkasının malında, makamındadır. Mal, mevki, makam bakımından kendinden üstün olanları gördükçe, sinir krizlerine girer. Onları kıskanır, kötüler, gıybetini yapar. Hata üstüne hata işler. Huzuru kalmaz ve çevresinde bulunanların da huzurunu kaçırır. Halbuki Peygamber efendimiz; (O kimseye bakma ki, dinde senden aşağıdır, zîrâ kendini beğenip, helâk olursun. Dinde senden yukarısına bak ki, senden hayırlıdır. Malı çok olana bakma ki, Allah'ın kısmetine gazap edersin. Şu kimseye bak ki, yiyeceğini zahmet çekerek alın teri ile hâzırlar, o zamân da, Hak teâlânın sana verdiği nimete şükredersin) buyurmaktadır. Din büyükleri, talebelerine ve kendilerini sevenlere hep; "Dünyalığı kendinizden az ve aşağı olanlara bakın. Böyle yaparsanız, elinizdekine ve halinize şükredersiniz. Ahiret için böyle değil, bunun tersi yapılır. Ahiret için çalışıp verdiğine şükretmekle beraber daha çok isteyin. Ahireti bizden yüksek olanlara, üstün olanlara bakıp onlar gibi olmaya çalışın. Bunlar, ehl-i sünnet âlimleridir. Böyle yaparsanız, hem kendinizi bir şey zannedip kibre düşmezsiniz hem de makbul olanların yolunda olmuş olursunuz" buyurarak nasihat etmişlerdir. Hem hesabı hem azabı var Malın, paranın çok olması, mevkinin, makamın yüksek olması, insanı saadete kavuşturmaz, ebedi azaptan kurtarmaz. Bunlar, Allahü teâlânın rızâsına uygun kullanılırsa, hesabı var, aksi halde azabı vardır. Zira Peygamber efendimiz; (Bir kimsenin dünyâsı selâmetli olursa, dini eksik olur) buyurmuştur. İslâm âlimleri, bu hadis-i şerifi, dünya lezzetlerine kavuşmak için, İslâmiyetin dışına taşan kimse, âhiret lezzetlerine kavuşamaz diye açıklamışlardır. Abdurrahmân bin Mehdî hazretleri; "Bir kimse, ilim bakımından kendinden üstün bir kimse ile karşılaşınca, bunu fırsat ve ganîmet bilmelidir. Çünkü onun ilminden istifâde eder. Kendi dengi birisi ile karşılaşınca, birbiriyle müzâkere eder ve birbirlerinden faydalanırlar. Kendisinden aşağı bir kimse ile karşılaşınca, ona tevâzu gösterir ve bir şeyler öğretir" buyurarak, insanın her durumdan istifade edebileceğini ve böylece huzurlu bir yaşayışa kavuşacağını işaret etmektedir. Vehb bin Münebbih hazretleri: "Şu üç şey zulümdür: Kendisinden yukarıdakilere karşı gelip, emirlerini yerine getirmemek. Kendinden aşağıdakilere güç ve kuvvet kullanarak haksızlık yapmak. Zâlimlere yardım etmek" buyurmaktadır. Ebû Bekr Verrâk hazretleri buyurdu ki: "Kul, gizli ve açık her zaman Allahü teâlâya itâat eder, hiçbir an O'nun emrinden çıkmaz. Kendisine kötülük edene iyilik eder, nefsin arzusuna uymaz, nîmet zamânında şükreder, şiddet zamânında sabreder. Kendinden aşağı olana ikrâm eder. Kendisiyle istişâre edenin sözünü dinler." Ebû Süleymân Dârânî hazretleri ise: "Dünyâ, kendisini isteyenden kaçar, kendinden kaçanı kovalar. Kendinden kaçanı yakalayabilirse, yaralar. Kendini isteyip bağlananı ise öldürür. Çünkü dünyâ ile güreş etmeye gelmez. İnsanı yener, sırtını yere getirir. Dünyâya bağlanmak, Allahü teâlânın rızâsını kazanmaya mâni olan bir perdedir. Âhireti düşünmek ise, gönlün canlanmasına sebep olur. Dünyâ sevgisinin yerleştiği bir kalpte, âhiret düşüncesi göç edip gider" buyurmuştur. Dünyâlık ele geçirmek için dinini vermek, aklı olanın yapacağı şey değildir. Din büyükleri; "Sohbet-i agniyâdan yani dünyâlık toplayanın sohbetinden kaçınmak lâzımdır" buyurmuşlardır. Hal böyle olunca, onlara özenmek ve böylece kendini huzursuz etmek, akıllı bir kimseye yakışmaz. Ebû Süleymân Dârânî hazretleri; "Âhireti düşünmek aklın alâmeti ve kalbin hayâtıdır. Kadın olsun, çocuk olsun, mal olsun, seni Allahü teâlâyı anmaktan alı koyan her şey hayırsızdır. Allahü teâlâyı tanıdıktan sonra, O'ndan başkasına meyletmeyin" buyurmuştur. Bir meclise gidince... Celâleddîn-i Devânî hazretleri, oturup kalkmakta ve insanlar arasında uyulması gereken edepleri anlatırken; "Bir meclise gidince, kendinden aşağı olanların veya yüksek olanların yerlerine oturmamalıdır. Ama meclisin büyüğü o ise, istediği yerde oturabilir. Anlamadan bu yerlerden birinde oturmuşsa, hâtırına geldiği zaman münâsip yere gitmelidir. Orada boş yer yoksa, hiç sıkıntı ve derd etmeden geri dönmelidir" diye buyurmaktadır. Muhammed bin Aliyyân hazretleri de: "Cömert, cömertliğini küçük görmedikçe ve onu kabûl edeni kendinden üstün görmedikçe sofi olamaz" buyurarak, yaptıklarımızı büyük görmenin ve başkalarının malına, mevkiine göz dikmenin çirkinliğini açıklamakta ve huzurun, saadetin nelerde olduğunu bize göstermektedir. İmâm ı Şâfiî hazretleri ise: "İlmi, kibirlenmek, kendini büyük görmek için isteyenlerden hiçbiri felâh bulmamıştır. Ama ilmi tevâzu için, insanlara hizmet için isteyen, elbette kurtulur" buyurmuştur.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.