Bilim ve kültür tarihi, yüzyıllar önce dört ünlü kütüphanenin yok olması sonucunda bir daha yerine getirilmesi imkansız büyük kayıplara uğramıştı. Bağdat, Buhara, Bergama ve İskenderiye kütüphaneleri bugün ancak masalların efsane mekanları olarak varlıklarını koruyorlar. İskenderiye Kütüphanesi biraz daha şanslı, çünkü Mısır devleti, bu kütüphaneyi yeniden inşaa ederek bugünlerde dünya kültür hayatına yeniden kazandırdı. 750-1258 yılları arasında hüküm süren ve Abbasiler devrinde, başta Aristoteles, Platon ve Sokrates olmak üzere eski Yunan düşünürlerinin, Süryani yazarlarının eserlerinin Arapça'ya çevrilmesiyle birlikte parlak bir bilim ve kültür hayatının doğması, döneminin kültür başkenti olan Bağdat'ta kültür ve bilim ağırlıklı eserlerle dolu büyük bir kütüphane kurulmasını sağlamıştı. Abbasiler devrine son veren Moğol Hakanı Hülagü, Bağdat'ı işgal ettiğinde ilk olarak Bağdat Kütüphanesi'ndeki bütün eserleri Dicle nehrine atarak yok ettirmişti. Hepsi el yazması olan kitap mürekkeplerinin, Dicle'nin sularını haftalarca bulanık akıttığı söylenegelmiştir. İbn-i Sina suçlu mu? Yok edilen ikinci büyük ve önemli kütüphane ise Samanoğulları Devleti döneminde kurulan Buhara Kütüphanesi... Samanoğulları, Horasan Maveraünnehir, Kirman, Cürcan, Rey ve Taberistan bölgelerini içine alan bir devlet kurmuştu. Bu devletin hükümdarlarından Nasroğlu Nuh, amansız bir hastalığa yakalanmış, ancak doktorları bu hastalığı tedavi edememişlerdi. Kendisine, şöhreti oldukça yaygın yeni ve genç bir hekimi tavsiye ederler. Bu genç doktor İbn-i Sina'dır. Genç hekim, Nasroğlu Nuh'u tedavi eder ve kısa zamanda iyileştirir. İbn-i Sina para yerine, o sırada kendi haline terk edilmiş ve kapalı duran kütüphanenin kütüphane müdürlüğünü ister; Nuh da bu isteği hiç önemsemeden kabul eder. Gerçek bir hazinenin bulunduğu kütüphanede çalışmalar yapan ve hemen hemen bütün kitaplardaki bilgileri alan İbn-i Sina'nın bir süre sonra kütüphaneyi yaktırdığı iddia edilir. Sonraki yıllarda, bu kütüphanedeki bütün bilgileri kendisine aitmiş gibi sunduğu belirtilen İbn-i Sina'nın Seyvanü'l Hikme'yi bizzat yaktırdığı bir rivayet olarak tarihin acı sayfalarında yer alır. I. Attalos'un yaptırdığı dünyanın büyük kültür merkezlerinden Bergama Kütüphanesi de benzer bir trajedi ile tarihin karanlık sayfalarındaki yerini alır. İskenderiye Kütüphanesi'nin serüveni daha da ilginçtir. M.Ö. III. yüzyılda kurulan kütüphane, insanlık tarihinde meydana getirilmiş en önemli eserlerden biri olarak bilinir. Kaynaklar, burada 900 bin cilt el yazması eserin toplandığını kaydeder. Batıda, bu kütüphanenin şehrin Müslümanlar tarafından alınmasından kısa bir süre sonra İslam Halifesi Hz. Ömer'in (r.a.) emriyle Mısır fatihi Amr İbnül-As tarafından yakılarak yok edildiğine dair yanlış bir bilgi vardır. Firavunun kütüphanesi İskenderiye, M.Ö. 382 yılında, Makedonyalı İskender tarafından kurulur. Onun ölümüyle imparatorluğun dağılışı sonunda kumandanlarından Lagus'un oğlu Ptolemaeus'un eline geçer. O da Mısır'da krallığını ilan eder. Savaşı sevmeyen kral daha çok bilim ve edebiyata düşkündür. Mısırlılar'ın gelenek ve göreneklerini, dinlerini benimseyerek, halkın sevgisini kazanıp Firavun unvanını alır. Yeni devletin merkezini İskenderiye olarak seçen yeni firavun, büyük bir müze ve buna bağlı olarak zengin bir kütüphane kurdurur. Kütüphanenin müdürü, bulabileceği her yazılı eseri alma yetkisine sahiptir. Mısır'a giren her kitabın buraya götürülmesi mecburiyeti vardır. Bir taraftan da yurt dışına gönderilen memurlar, başka ülkelerde buldukları kitapları satın alıp, getirirler. Odun yerine kitap yandı Müslümanlar'ın İskenderiye'yi aldıktan sonra yazdıkları iddia edilen kütüphane budur. 391 yılında Bizans'ın Mısır Valisi Theophilos, İskenderiye'de Mısır'ın eski din mensuplarına ait Osiris tapınağının yeri olan bir arsayı, kilise inşa edilmesi için Hırıstiyanlar'a verir. Kilisenin temel kazıları sırasında üzerinde eski dine ait yazılar bulunan bir taş çıkar. Hıristiyanlar bu taşı alay konusu yaparlar. Bu olay şehirdeki putperestleri kızdırır ve sonunda İskenderiye'de dini bir ayaklanma çıkar. Bu çarpışma sırasında İskenderiye Kütüphanesi'nin olduğu bölge yerle bir edilir. İmparator I.Theodosius, İskenderiye Kütüphanesi'nde bulunan ve putperestlik kültürünü anlatan kitapların bu eski dini devam ettirdiğini öğrendikten sonra bütün kitapların yakılmasını emreder. Dolayısıyla, Hz Ömer tarafından yakıldığı söylenen bu muhteşem kütüphanedeki kitaplar, çok önceleri, dönemin imparatoru tarafından şehrin hamamlarına dağıtılarak yaktırılır. Dünyanın ilk halk kütüphanesi ğ İnsanların bilgi toplama merakının ilk örneği olan İskenderiye Kütüphanesi, geçmişin izlerini korumak adına bir ilktir. Dünyadaki ilk halk kütüphanesi olma özelliğini de taşıyan İskenderiye Kütüphanesi'nin yokoluşunun değişik dönemlerde gerçekleştiği de iddia edilir. İ.Ö. 47 yılında Julius Cesar 'ın İskenderiye'ye girişi sırasında 40 bin ila 400 bin ruloyu yaktırdığı; İ.S. 4. yüzyılda, İmparator I.Theodosius'un "putperest kalıntılar" taşıdığı gerekçesiyle kütüphaneyi tamamen yaktırdığı bilinir. VII. yüzyılda Hz. Ömer'in kalan 700 bin ruloyu yaktırdığı iddiası ise tarih sayfalarındaki yerini korur. 4 milyon kitaplık kapasitesi olan kütüphanede hali hazırda 240 bin adet kitap bulunuyor. Bu sayı Washington'daki Kongre Kütüphanesi'nde yer alan 18 milyon veya Fransız Ulusal Kütüphanesi'ndeki 12 milyon kitap ile karşılaştırılınca çok da ciddi bir rakama tekabül etmez ancak eski eser olması bakımından önem taşımaktadır. İskenderiye romanı Dünyanın gelmiş geçmiş en büyük kütüphanesinin, İskenderiye Kütüphanesi'nin yakılmasını anlatan "Öklid'in Asası" isimli roman Güncel Yayıncılık tarafından basıldı. Astrofizikçi, yazar ve şair Jean- Pierre Luminet'in, bilimi edebiyatla harmanladığı bu ilginç eseri, ne yazık ki, İskenderiye Kütüphanesi'ni Hz. Ömer'in (r.a.) yaktırdığı anafikrine dayanıyor. "Öklid'in Asası", son kütüphanecilerin, kenti alan Amr Bin As'ı ve dolayısıyla İslam devletini kitapları yakmamaya ikna etme çabasının hikayesini anlatıyor. Hikayenin baş kahramanlarını, Öklit'ten Arşimet'e antik geometri, astronomi, coğrafya ve matematik bilimlerinin belli başlı isimleri oluşturuyor. Kitap, I. Batlamyus'un, devrik Atina Tiranı Demetrios'a, İskenderiye'de sayısı gökteki yıldızları kıskandıracak çoklukta kitabı içine alan bir kütüphane kurma görevi verirken söylediği, "Senin krallığın kütüphane, halkın kitaplar olacak; bakanları, generalleri ben; filozofları, astronomları, geometricileri sen seçeceksin" sözleriyle başlıyor. Destanı, efsaneyi ve gerçeği bir potada eritmeye çalışan Jean- Pierre Luminet'in, kitabında, İskenderiye Kütüphanesi'nin yakılışını Batıcı düşüncenin ürettiği konserve bilgilerle yansıtmaya çalıştığı görülüyor. (0 212 511 22 37)