Köyde bir Yâran...

A -
A +

O'nu, Rusça'dan yaptığı "birinci el" çevirilerle tanıdı edebiyat dünyası... Özellikle Yesenin, Pasternak, Lermontov, Puşkin, Ahmatova gibi, isimleri klasikler arasına girmiş ve bugün hâlâ en çok okunan Rus şair ve yazarlar üzerinde çalışan, yılmadan ve yorulmadan hayatının -ve geçiminin- tek amacı haline gelen bu uğraşısı içinde neredeyse en çok aranan isim olan Azer Yaran, izini sürenlerden uzakta yaşıyor şimdi... Doğduğu il olan Ordu; Ordu'nun Fatsa ilçesi; ilçenin şirin köyü Korucuk (Kavraz)'ta buluyorum O'nu. Bu keşif sırasında bana yol gösteren ise dostlarım Gökhan Akçiçek ve Nuri Kahraman... TRT'de sanatçılık, edebiyat dünyasında çevirmenlik ve şairlik... Bütün bunları bir kenara iterek, doğduğu köye yerleşen Yaran, yeni -aslında çok eski- hayatına alışmış gibi görünüyor. Baba evinde yüzlerce kitap arasında, kendini mutlu hissederek çevirilerine gömülen, yoruldukça curasına sarılıp "Elif dedim, be dedim"i söyleyen Azer Yaran, birilerine küserek bu kararı almış değil; sadece hayatın acımasız şartlarına daha fazla hizmet etmemek ve daha özgür olmak için sığınmış köyüne... TRT sanatçısı 1949 yılında Korucuk'ta doğan Azer Yaran, ilk, orta ve liseyi Ordu'da okuduktan sonra Ankara Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi'nin Rus Dili ve Edebiyatı Bölümü'ne girer ve burayı bitirir (1977). Bu okulu tercih etmesini, "O dönemde Rusya ile ilişkilerimiz iyi idi. Rusça'yı öğrenirsek ticaret hayatında daha çok şansımız olduğu söyleniyor, biz de böyle düşünüyorduk" diye açıklıyor. Öğrencilik yıllarında TRT'nin açtığı sınavı kazanıp "bas ses" olarak çalışmaya başlıyor; kurum içinde eğitim alıyor ve klasik müzik prodüksiyonlarında görev yapıyor. Maceralı memuriyet hayatını, 1981'de, Sivas Teknik Ziraat Müdürlüğü'ne tayin edildiği için bitiren Yaran, Türkiye'nin müzik sorunları üzerine teorik yazılar kaleme alıyor uzun zaman... İstanbul'da, reklam yazarlığı ve Ünlüler Ansiklopedisi'nde bölüm yazarlığının yanısıra çevirmenlik yapıyor. Büyük şehirlerin boğuculuğundan kurtulmak için 1992 yılında köyüne, yani Korucuk'a atıyor kendini... Lermontov'un "İblis"i üzerine çalışırken ziyaret ettiğimiz Azer Yaran, Türkiye'nin birikimlerini iyi biliyor. Kültür ve edebiyat dünyamızda çok değerli isimlerin yetiştiğini, son yıllarda gençlerin başarılı şiirlere imza attığını söylüyor ve ekliyor: "Herkes kendini ortaya koymalı. Çünkü herkes kendi döneminin türküsünü söyler. Kimse Yunus olmaya çalışmamalı. Çünkü Yunus, kendi döneminin türküsünü söyledi." İlk sesin belleği Türkiye'de ne olup bittiğini günü gününe takip edemiyor ama 13 bin kitaplık Fatsa Halk Kütüphanesi can simidi... Şehirden şehire, farklı mekanlara taşınırken kitaplıklarını dağıtan ve birçoğunun izini kaybeden Azer Yaran, köydeki kütüphanesini Rusça şiir kitapları, antolojiler, sözlük takımları, çeşitli edebiyat eserleriyle donatmış. Köy minübüsçülerine küstüğü için altı kilometrelik Fatsa-Korucuk yolunu yürüyerek inip çıksa da, yeni hayatından çok memnun; çünkü kitapları ve tabiatla kucak kucağa... Bunu, kendisi de itiraf ediyor: "Köy evimde kitaplığımın yanındaki toltuğa oturup yaslanınca, başımın arkasında on santimetre uzaklıkta bebeksi bir nefes sesinin içinden kılcal ötüşler işittim. Kuş, dışta bir tuğlanın kırığından duvar içine yavu yapmış. Yavrular daha şimdi yumurtadan çıkmışlar, çıkmaktalar. İlk belleğin sesi, ya da ilk sesin belleği...." Benim de doğduğum şehirde yaşayan "Burada Günışığı Türk"ün şairine, daha uzun ömürler diliyor, uzaktan selam gönderiyorum. Azer Yaran'dan bir şiirUmut yıldızlar çıtlıyor- oğlumun gülüşü yurdun baharında arı oğulu benimse ağlıyor sesi güneşli toyluğum yüreğimin bir gözünde- şen denizin çığır yolun çocuğu yön soruyoruz geçen yolcudan esen göğü ve gür damarları Türkiye geçiyor kaldırımdan- Türkiye ve ileri oğulları tanın hüzmelerinde berrak yaylılar ovuyor gül boğumlarını kentlerin evlerin işlerini uykusunu köylerin ve bir yüceliş salınımında sevgilim ağzının dalında olgun kirazlar kuşlar konuyor kuşlar uçuyor Telif ve tercümeKendi kitapları: Mayıs (şiirler), Burada Gün Işığı Türk (şiir), Deniz ve Ten (şiir)... Çevirileri: Lirikler (Yesenin), Seçilmiş Şiirler (Anmatova), Sönüyor Al Kanatları Gün Batımının (Yesenin), Şiirler (Blok), Kızkardeşim Hayat (Pasternak), İkinci Doğuş (Pasternak), Deniz Kızı (Lermontov), Bakır Atlı (Puşkin), Sen-Simalarıyla Çiçeklerim (Ayfi), Ruh ve Ad (Tsvetayeva), Türkiye'de Kapitalizmin Gelişme Özellikleri (Rozaliyev), Anadolu Selçuklu Devleti (Gordlevski)... ALKIŞBurası Türkiye... Geçen yıl düzenledikleri "Yerli Malı" sergisi ile şaşırtıcı bir çıkış yapan Karşı Sanat Çalışanları'nın, Sezai Özdemir ve Nur Koçak'ın katılımıyla gerçekleştirdikleri "Yurttan Sesler" sergisi de aynı ilgiyi gördü. Bir çok sanatçının sıradışı ve farklı fotomontaj, resim ve fotoğraflarının yer aldığı sergi, bilindik bir Türkiye'nin öteki yüzünü gözler önüne serdi. Bugünlerde "Ölüm" üzerine çalışan ve yaptıkları çalışmaları yakında sergileyecek olan sanatçıların, ülkeyi baştan başa dolaşması gerekiyor bana göre... "Yurttan Sesler", sadece bir nostaljinin izi değil, aynı zamanda geçmişten bugüne kazınmış bilinçaltımızın bir sesi. Bazen İstiklal Marşı ile açılıp kapanan televizyonumuzun sesi, belki de tek tipleştirilmiş koronun, aynı hizada şarkı söyleyenlerin görüntüsü. Gerçekten de sergi için söylenecekler bu kadar karmaşık; tıpkı eserler gibi... Sıradışı olmak Bu sıradışı serginin sanatçıları, "Serginin amacı yurttan sesleri onaylamak ya da toptan reddetmek değil, oluşumumuzda yer alan bu sesleri hatırlamaktır; çünkü bu sesler aslında hiç susmazlar, hatta yeni biçimlere bürünüp değişikmiş gibi konuşurlar. Yaşadığımız ortamlarda, bakış açımızda, tartışmalarımızda, estetik ifadelerimizde ortaya çıkarlar. Yurttan Sesler, görsel sanatlarda her zaman tartışma konusu olmuş gelenek, gelenek karşıtlığı, sivilizasyon, kurumlar ve sanat gibi konuları da barındıran bir başlıktır; Yerli Malı kadar çetrefilli bir konudur. Çünkü bunlar, 2000'li yılların Türkiye'sinde sadece alaycı bir gülümseme bırakan konulardır. Artık ne Yurttan Sesler kalmıştır ne de Yerli Malı" diyorlar. "Türkiye'nin istikbali gecekondulardan doğacaktır" gibi bir sloganları da olan Karşı Sanat Çalışanları, ilginç projelere imza atıyorlar. Desteklenmeleri, söylemek istediklerinin iyi anlaşılması gerekiyor. YORDAM Batı uygarlığına yetişmek gayretiyle kendini paralayanlarımız iki bölümdür. Bir takımı düpedüz batı ajanlarıdır. Bunların batıyı bilmelerine, tanımalarına, iyisini kötüsünden seçmelerine hiç ihtiyaç yoktur. Bunlar batıdan gelen emirlere, direktiflere, sabotaj ödevlerine göre davranıp konuşurlar. İkinci takım, batıdaki uygarlığa gerçekten değer verenler, bunu almakta birçok zorluklardan kurtulacaklarına gerçekten inananlardır. Bunlar batı uygarlığı ile bu uygarlığı meydana getiren temel namussuzluğu hiçbir zaman yerine getirmezler. Bunlar, batı uygarlığının temelinde var olan, kendisini var eden namussuzluktan tamamen ayrı düşünürler. Onu bu namussuzluktan koparınca yaşayabilir sanırlar. Oysa, batı uygarlığının varlığı temel namussuzluğa bağlıdır. Ondan kopmak, uygarlık dediğimiz rezilliğin ölümü demektir. * Kemal Tahir

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.