Okumama mücadelesi

A -
A +

Birkaç haftadır, neden okumadığımızı sorgulamaya; birtakım örnekler ve rakamlarla konunun hassasiyetini anlatmaya çalışıyorum. Bu çağda, eski (!) bir mücadele yöntemi kullandığımın farkındayım ama herkes gibi davranıp, "okuyup da ne yapacaksın?" diyecek kadar cesur değilim; çünkü bildiklerimle sual edileceğim ânın korkusunu taşıyorum. *** Önceki gün, Ankara'da hizmet veren Özel Ceceli Okulları'nın edebiyat öğretmenlerinden Ayşe Pervin Yaşa hanımefendi aradı. "Daha çok okumak, düşünmek" maksadıyla veliler ve öğrenciler arasında başlattığı "Okuma Dostu" programından söz etti ve sonucun ne kadar memnuniyet verici olduğunu anlattı, heyecanla... Bir hafta süreyle televizyon kumandasından uzak kalan parmakların kitap sayfalarını kavradığını düşünmek çok güzel. Yaşa, velileri şu küçük notla ikna ettiğini belirtiyor: "1 saatlik televizyon seyretmenin beyinde yaptığı tahribatı ortadan kaldırmak için bir hafta beyin egzersizi yapmamız gerekiyor." *** Samsun 19 Mayıs Üniversitesi'nden emekli olan öğretim görevlisi sayın M.Halistin Kukul da "okumama mücadelemiz"i yaklaşık 30 yıldır takip ettiğini belirttiği uzun bir mektup göndermiş. 1975 yılından bu yana Hisar, Türk Edebiyatı, Seviye gibi dergilerle; Tercüman, Türkiye, Gündüz gazetelerinde Türkçe ve okuma merkezli yazılar kaleme aldığını söyleyen Kukul'un mektubundan çok önemli bulduğum birkaç tesbiti sizlerle paylaşmak istiyorum: "İlk yazımın yayınlandığı 1975'den bugüne, geçen (takribî) otuz senelik zamanda inanır mısınız, değişen hiçbir müsbet hareket olmamıştır. Halbuki, yetişen yeni nesil gençlik ile, okuma ve yazmada çok merhaleler almalıydık. Hele de 'Rabbinin adıyla oku' diyen bir cihânşümûl medeniyetin mensuplarının bu kadar acîz ve pısırık olmalarını anlamakta güçlük çekiyorum." ... "Bütün bunlara rağmen, bir toplum âdetâ topyekûn 'okumama' mücadelesi veriyorsa, elbette ki bunu, sizin de belirttiğiniz gibi çok iyi tahlil etmek gerekir: İçtimâî ve psikolojik sebeplerini araştırmak lâzım. Elbette ki, bu iş için iki müessese vardır: Aile ve devlet. Aile, yani bizler, Türk milleti olarak, maalesef umûmî mânâda, okuma ile hiç barışık olamadık. Her nedense, okumaktan hep kaçtık. Çocuklarımız okula giderken hep zor ile gitti; severek gitmedi. Yani aile-devlet birbiriyle samîmî olmadı. Hâliyle; okumaktan anlamayan aile, okumaktan anladığını sanan devlet, ferdi ürküttü, soğuttu." ... "Bu mes'elenin tek mes'ulü Millî Eğitim Bakanlığı'dır. Aile, her ne kadar mes'ulse de, bu işin anlayanı değildir. O halde, başta Millî Eğitim Bakanlığı olmak üzere kitap okumayı sevdirme çâreleri geliştirilmelidir. Bunun ikinci ayağı da Kültür Bakanlığı'dır ki, o da, kendi üzerine düşeni yapmalıdır. Ammâ, Kültür Bakanlığı, ülkeye turist çekmek işleriyle uğraşır, Millî Eğitim Bakanlığı hâlâ klâsikleşmiş sınıf geçme mes'elelerini kendine meşgale yaparsa, esas mes'ele olan 'insan yetiştirmenin temeli okumak' da rafta tozlanır." ... "Eğitim sistemimiz, gösterişe değil; zihnî disipline öncelik tanıyan bir hâle girmelidir. Gelişmenin, büyük bir irâde terbiyesi gerektirdiği bilinmelidir. Hakikî hoca-talebe, usta-çırak münâsebeti geliştirilmelidir. Emeğin, zihnî-fikrî üretime geçebilmesi için, test maarifinden çıkılmalıdır." ... "Kitabı sevmenin, bir medeniyet işi olduğu kavratılmalıdır. Aksi takdirde, 'okumayan toplumlar, okuyanların mahkûmu' olurlar." *** Başka söze gerek var mı sevgili dostlar? Ne dersiniz?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.