Şair diyor ki: "Ben Ordu'yu anlatırken bütün şiirler susar Elvan elvan bir sis alır başımı Tenim yağmur olur gökyüzünde Ruhum çocuklaşır ninni ninni..." Doğu Karadeniz Bölgesi'nin kapısı durumunda olan Ordu, yerleşimi, üzerinde taşıdığı değerler, uçsuz bucaksız yeşilliği ve tertemiz kıyı şeridi ile ülke coğrafyasının en güzel yörelerinden biri. Ancak, benim de doğduğum bu güzel şehir, ilgisizlik, bilgisizlik ve en önemlisi dar ufuklu çıkar gruplarının rant kavgaları yüzünden ne yazık ki betona ve küskünlüğe terkediliyor. "Ordu'daki her zengin, kendisinin, eşinin veya çocuğunun altındaki milyar liralar değerindeki arabalardan herhangi birini satsa ve bu parayla eski bir ev alıp onarsa, 30 zengin şehrin kültür yapısını ihya edebilir" diyen işadamı Ergin Karlıbel ve daha birkaç iyi niyetli şehir sevdalısı dışında, şehrin mimarisine ve geleceğine bir tek çivi bile çakılmak istenmediğini söylesem, abartmış olmam herhalde. Bir şehri kurtarmak M.Ö. 15 bin yıldan itibaren insanların yerleşiminde olan, zaman zaman farklı milletlerin idaresine geçen, 1920'li yıllarda Trabzon'un bir kazası iken 1923 yılından sonra Ordu Vilayeti olarak anılan ve bugüne kadar çok az gelişmişlik örneği vererek varlığını sürdürebilen şehir, hem siyasi, hem ekonomik, hem de kültürel olarak bir sahipsizliği yaşıyor. Eşine az rastlanır bir değer taşıyan Ordu'nun, sadece Ankara merkezli yardımlarla ayağa kalkamayacağı, kalkınamayacağı da bir gerçek. Bu şehirde yaşayan insanların -özellikle zenginlerin-, sadece kendilerini değil, şehrin giderek yozlaşan yapısını da kurtarmaları gerekiyor. Ordu mimarisini eksiksiz uygulayarak turizmin hizmetine sunduğu İkizevler gibi şehrin tarihi dokusunun hâlâ yaşatıldığı Taşbaşı'ndaki birçok evi de ihya etmeye çalışan Ergin Karlıbel, kahramanlardan sadece biri. Vali Kemal Yazıcıoğlu ile Kültür Müdürü Nihat Türkmen'in de gayretleriyle çalışmalarına hız verilen Tarihi Kilise bitişiğindeki metruk arazinin turizme kazandırılması çalışmaları da devam ediyor. Çirkin iddialara hayır! Asılsız ve belgesiz iddialara karşı kulaklarını tıkayarak çalışmalarına devam eden yetkililer, sadece bu arazinin değil, Ordu'daki diğer tarihi eserlerin ve özellikle eski evlerin de ihyası için yardım bekliyorlar. Bazı yanıltıcı haberlerle halkın kafasını bulandıran mahalli gazete ve televizyon sahiplerinin, muhabirlerinin, editörlerinin ellerini vicdanlarına koyarak yayın yapmalarını da isteyen yetkililer, "meyve veren ağacın taşlanmaması"nı, aksine alkışlanmasını bekliyorlar ve istiyorlar; haksız da değiller... 150 milyar liraya malolacak bu proje sonunda Tarihi Kilise civarındaki mezbelelik bir açık hava müzesine dönüşecek. Bu proje içinde sergi terasları, botanik bahçesi, gezi bantları, oturma grupları ve birçok kültürel aktivitenin yapılabileceği geniş bir alan da yer alıyor. Eski eser dokusuna zarar vermeden, aksine, giderek yıkıma terkedilen tarihi yeniden ayağa kaldırmak üzere hazırlanan bu ve benzeri projelerin iyi okunması, anlaşılıp, anlatılması gerekiyor. Uzakta yaşayan sevdalı bir Ordulu olarak sorumlu olan herkesi göreve çağırıyorum; yoksa "yedi ton yeşil kokan" Ordu sokakları, çok kısa zamanda büyük şehirlerin kaderini yaşamaya başlayacak. Turizm değerleri Ordu dağları, bitki örtüsü, güzel kıyıları, köyleri, yaylaları, ılıcaları ile olduğu kadar tarihi ve arkeolojik mirası ile de dikkat çekiyor. İl merkezinde, şehrin kuruluş yeri olan Kotyora (Bozukkale), ikinci kuruluş yeri olan Bayramlı/ Eskipazar, Eski Cezaevi (Kilise), Bayadı Köyü sınırları içerisindeki Kurul Kayası Yerleşmesi, Etnoğrafya Müzesi (Paşaoğlu Konağı), Büben Kaya Mezarları, Hatipli Mezarlığı; Fatsa'da Bolaman Kalesi Cıngırt Kayası; Ünye Kalesi, Gürpınar Köyü'nde Kaya Mezarları, Şeyh Yunus Türbesi; Perşembe'de Yason Kilisesi; Mesudiye'de Meletios Kalesi, Kaleköyü Kalesi, Kaya Mezarları, Arıkmusa Yerleşmesi; İkizce'deki Ağcakale Köyü'nde Gençağa Kalesi de sahip çıkılması ve korunması gereken yerlerin başında geliyor. Boynu bükükler için Eller tutmayagörsün karanlıkları Sisler boşalır gözbebeklerimizden Bir sükut çölünde kıvrılır gider yalnızlık Sevinçler boşlukta asılır kalır Suratımda bir deli rüzgar esmeyegörsün Demir alır içime hüznün dev gemileri Boşalır gözlerimden bir gariplik Çaresizlik bir sabır boyu uzargider içimde Ve bıçaklar bilenir Tut ki batmayagörsün güneş Söner sularımdan aksi körelir umutlarım Bir deli hüzün gelir oturur kirpik uçlarıma Duvarlar haykırır suratımıza tavanlar iner Ve damarlar törpülenir Bakışların en dip köşesinde yarı karanlık Söndürür aşk hüzmelerini gizli eller Ruhlar habire savaşır kafatasımızda Ve sıkılır yumruklarımız meçhuller için Tut ki çalmayagörsün o şarkıyı plaklar Şimdi isyan söylenir ¥ Mesut Uçakan (Aylık Dergi, Sayı: 41-42-43)