Pırıl pırıl Pervane

A -
A +

Pervanelerin ritmine ayarlı gözümde, bir koşuşturmayı yaşıyorum. Sürekli dönen, sürekli yürüyen, sürekli devinen bu koşuşturmacadan çıkarak giriyorum pervanenin dünyasına... Bir sema gösterisinde, pervane gibi dönen semazenlerin ardında tamamlıyorum koşumu... Ahmet Haşim'in; "Düştükçe vurulmuş gibi, yer yer/ Kızgın kokusundan kelebekler,/ Gönlüm ona pervane kesildi" dizelerinde başlıyorum şiirdeki pervane yolculuğuna ve Nurullah Genç'le devam ediyorum: "nerde uğruna ömür verdiğim bela, nerde/ her hatıra bir demet zakkum meyhanelerde/ düşlerim esrarınla çoğalan pervanedir/ götür benden ahzanı bana, ihsanı getir/ yalanı reddederken düşüyorum yalana/ ben bir aziz değilim rüveyda anlasana"... Kendini ateşe atan "Evet, duvarlarda yüzlerce irili ufaklı griye dönmüş pervane ve mekanda sessiz seslerin havada kalmış tınıları..." Bu sesin çağrısıyla yürüyorum Kamil Fırat'ın "Pervane"sini bulmaya... Bir objektiften ancak böyle yansıyabilirdi pervaneler... Duvarlarda ve yerlerdeki pervaneler... "Pervane Böceği" ateşin etrafında oyun oynuyor gibi döndükçe, kendini attıkça ateşin içine, yeni bir pervane çıkar yakıcı aydınlığın içinden... Kendini ateşe atan "Pervane Böceği", tıpkı küllerinden yeniden doğan Phoenix gibi, ateşle birlikte dökümhanenin zemininde yeniden doğar... Doğan yeni pervanelerdir simsiyah yatan kumların arasında; duvarlara asılacak olan veya yerlerine takılmak üzere yola çıkan... Metalin ışığı, siyaha çalan gri mekanları, siyah-beyaz insan yüzlerini ateşle sınasa da pervane, bir çay içimlik, bir kalıp hazırlanmalık zaman diliminde telaşsızca dönüşür kendisine... Ustaların ustalığı... Kamil Fırat, ateş ile insanı, yani büyük bir uygarlık sürecinin özetini tekdüze mekanlardan çıkararak taşıyor objektifine... "İş tekdüzedir ama insanlar mekanik değildir... İşin geleneğiyle, insanın ermişliği arasında bir yerdedir, bu insanlar..." Sessiz mekanda duyulan tek ses, yapılan işin ritmidir... Fırat, ustalığını konuşturduğu "Pervane" isimli foto/kitabında, objektifine yansıyan binbir çeşit pervanenin serencamını yansıtıyor. Ustaların alınterini, mekanların hüznünü, ateş ile insanın binlerce yıldır süren gelişmişliğini, pervanelerin hayatımızdaki yerini... Duvarlara asılı duran pervaneler, takıldıkları tekne veya motorun yüreği olmaktan çok, pervane ustasının ne kadar usta olduğunu da isbat eder. Pervaneler... Kamil Fırat'ın objektifinden yansıyan olağanüstü güzellikteki nesneler... Simsiyah kumun içinde yatan pırıl pırıl pervaneler... (Büke Yayınları) 'Taşmektep' kurucusu Kamil Fırat, 1959 İstanbul doğumlu. Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Fotoğraf Bölümü'nde öğretim görevlisi. Yurtiçi ve yurtdışında kişisel sergiler açtı. Fotoğrafları Belçika Anvers Fotoğraf Müzesi ve Almanya Bochum Müzesi koleksiyonlarına alındı. "Atlar", "Kırkpınar Yağlı Güreşleri", "Kapadokya", "Özne-Hilmi Yavuz" adlı kitapları yayımlandı. Adatepe Taşmektep kurucularından... ALKIŞKutlu'nun kitabı Boşnakça'da Mustafa Kutlu, Türk edebiyatının son çeyrek asrına imzasını atmış değerli bir kalem. Eserleri, birçok hikayeciye yeni bir "dil" oluşturma heyecanı ve hevesi aşılayan Kutlu'nun, kendine has duyarlılığı, anlatım gücü, duruşu ve ironisi ile oluşturduğu usta işi metinleri yurt dışında da tanınmaya başlandı. Yazarın, ilk baskısı 1983 yılında Dergâh Yayınları tarafından yapılan "Ya Tahammül Ya Sefer" adlı kitabı Boşnakça'ya tercüme edildi. Saraybosna Şarkiyat Enstitüsü'nde araştırma görevlisi olan Amina Siljak tarafından çevrilen ve El Kalem Yayınları arasından çıkan "Ya Tahammül Ya Sefer", Kutlu'nun yabancı dile çevrilen ilk eseri olma özelliğini de taşıyor. Daha önce Sezai Karakoç'un şiirlerini Boşnakça'ya çeviren Siljak, Türk edebiyatına uzak bir isim değil. Siljak, Türk edebiyatını yakından takip etmekle birlikte ders olarak da öğrencilerine okutuyor. Ustalık işi eser "Ya Tahammül Ya Sefer"in arka kapağında Mustafa Kutlu için Prof.Dr. Esada Durakovica'nın yazdığı bir metin yer alıyor. Prof. Durakovica, Kutlu'nun eseri hakkında şu değerlendirmeyi yapıyor: "Ya Tahammül Ya Sefer, modern yapıda çağdaş angaje bir eserdir. Boşnakça'ya, okurlarımızın maalesef pek tanımadığı çok zengin bir edebi gelenekten aktarılmıştır. Genel anlamda diyebilirim ki, bu romanesk yapı çok sesli bir strüktür geleneğinde vücut bulmuştur. Kahramanlar bir taraftan karşılıklı ilişkiler, diğer taraftan yaşadıkları gerçeklerle olgunlaşmaktadırlar. Yazarın rolü, ancak tecrübeli okura görünecek kadar gizlenmiştir. Kahramanların toplumsal değişim hakkındaki şuurları, tavırları; genç yaşlarında çakıveren bir şimşek parıltısından sonra trajik bir biçimde sönmektedir. Poetik bakış açısından, diyalog ve monologlar ustalık eseridir. Kahramanların sınırları kesinleşmiş bilinç ve bilinçaltı dünyaları inşa edilirken, bu yol ile yazar birçok maksada ulaşıyor." Mustafa Kutlu'nun eserleri böyle başarıları hak ediyor; darısı diğer kitaplarının başına... EZBER Yağmuru seviyorum diyorsun, Yağmur yağınca şemsiyeni açıyorsun... Güneşi seviyorum diyorsun Güneş açınca gölgeye kaçıyorsun... Rüzgârı seviyorum diyorsun, Rüzgâr çıkınca pencereni kapatıyorsun... İşte, bunun için korkuyorum; Beni de sevdiğini söylüyorsun... * William Shakespeare YORDAM Bilgiyi hiçbir zaman diplomayla kısıtlamayın. Eğer bilgimize yeni bilgiler ekleyemiyorsak aslında bilgimizden azaltmış oluruz. * Karl Weber

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.