Sana geldim...

A -
A +

Herkes çekip gittiğinde, kapını çalandır gerçek dost... *** Sabahın kampanası çalarken, gecenin bitkinliğinden çıkmış bir derviş gibi düştüm yollara... Yollar mı beni yürüdü, ben mi yolları, bilemiyorum. Huzurlu bir uykudan çıkmıştı bedenim. Öyle bir uyku ki, gözlerim açıktı ama ruhum dinlenmeye geçmişti. Yani ruhum, uçmalara geçmişti el sallayarak bütün eşyalara, bütün insanlara... Geçip gittim birden, kayboldum. Kendi sesimi bulamadım şehrin soğuk sokaklarında. Kendi sesimde kayboldum. Derin bir uçuruma bağırdım, bağırdım... Kendi sesimin yankısından başka bir ses karşılık vermedi sesime; korktum... Sanki herkes bırakmıştı elimi. Sanki hiç kimse bir daha; evet, bir daha ses vermeyecekti sesime... Kan-ter içinde uyandım. Ellerimi açtım. Dua ettim. Dost diledim. Ses diledim, en yankılısından... Dua ettim. Hamdettim. Şükrettim ve bir daha uyudum. Serseri bir kurşun gibi şakağıma saplanan uyku yeniden alırken beni kollarına, sen çıktın derin bir uçurum gülü gibi dudağımın kenarından. Tebessüm ettim sana, tuttum yapraklarını okşadım. Sanki cennet bahçesine düşmüştüm düşlerin kılavuzluğunda... *** Hayatımın keyifli taraflarındaki dost yüzler neden uzaktalar şimdi, anlamaya çalıştım. Gözlerindeki rakamlı sevgilerle varlığını daha da pekiştirmeye çalıştıkça, sanki bir musibete hazırlıyorlardı kalbimi, yeni anladım. Onlar ki, bir sus oldular en gerekli anlarda. Küçük bir sesi esirgediler, küçük bir selamı çok gördüler ve iki satır mektup dahi çıkmadı bembeyaz kağıtlarından. Sonra ağladılar tıpkı benim gibi... Neden böyle olduklarını düşündüler günler ve geceler boyu; bulamadılar. Çünkü öyle koyu bir dünya sarmıştı ki zihinlerini ve inmeli düşüncelerini, sıyırıp alamadılar kendilerini bu yoksul varlıklarından... Giderek tükendiklerinin farkına varamadılar... Bir dosta selamı esirgerken selamsız kalabileceklerini hiç düşünmediler. Bilemediler hayatın bumerang gibi dönüp durduğunu kendi etraflarında. Acıdılar birçok yerlerinden ama acılarını hissedecek bir Veysel Karani bulamadılar. İçlerini kasıp kavuran aşklarını anlatabilecekleri bir aynaları olmadı kalan ömürlerinde... Kendi seslerinden bile korkar hale geldiler... *** Ben bütün bunlardan keyif almadım inan bana... Üzüldüm sadece... Üzüldükçe bir küstüm çiçeği gibi içime çekildim. İçimdeki şehrin ışıklarıyla aydınlattım yolumu. Yürüdüm. Yürüdükçe önümde açılan küçük dehlizlerde yapayalnız kaldı adımlarım; düşmedim. *** Sabahın kampanası çalarken... Gecenin bitkinliğinden çıkmış bedenimi yükleyerek dinlenmiş ruhuma, yollara düştüm. Ey dost, aç kapını... Sana geldim...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.