Uçsuz-bucaksız Afrika topraklarında ilkbahar yağışlarıyla meydana gelip, yazın sıcağında yok olan 'geçici' göllerin oluşumuna şahitlik eden yerlilerin bir sözünü hatırlıyorum: "Sular yükselince balıklar karıncaları yer, sular çekilince de karıncalar balıkları..." Yani hangisi ne zaman üstünse, o dönemde güçlü olan ötekini yok ediyor. Burada kimin kimi yiyeceğinden çok, suyun hareketi önem taşıyor. Milletlerin tarihlerine bakıldığında durum bundan farklı mıdır? Silah gücü üstün olan küçük devletleri yutar... Zengin olan ülkeler fakir olanları sömürür... Bu denklemde kimin kimi yok ettiği ya da yediği önem taşımaz... ??? Goethe'nin, "Bir dilin gücü; yabancı olanı itmesi değil, onu yutmasıdır" diyor. Bu sözün ardından, "Türkçe mi daha güçlü, yoksa İngilizce mi?" diye sorabilir misiniz? Şemsettin Sami'ye, Yunus Emre'ye; hadi bırakalım bu isimleri; Hakkı Devrim'e, Yavuz Bülent Bakiler'e, Şiar Yalçın'a, Türk Dil Kurumu'na, Türkçe Gönüllüleri İzleme Grubu'na ve tertemiz Türkçe'yi savunan diğerlerine, bugün konuştuğumuz dilin hesabını nasıl vereceğiz? Ya da verecek miyiz?! "Bir dilin gücü; yabancı olanı itmesi değil, onu yutmasıdır." Öyleyse biz, savaşı çoktan kaybettik... ??? Mutlu Tönbekici (Pazarvatan, 25 Nisan 2004), "Güzel Türkilizcemizdeki yeni word'ler" başlıklı yazısında, öyle örneklere yer veriyor ki, dil konusundaki aymazlığımızın hangi tehlikeli noktaya geldiğini gözler önüne seriyor. Günlük konuşma dilinde pek kullanılmayan uydurukça kelimelerden tutun da, ithal edilen yabancı kelime ve kavramlara kadar bir yığın meseleyle uğraşan zavallı Türkçe, şimdi de gemi azıya almış iletişim araçlarının yaygınlaştırmaya başladığı yeni bombardımanın altında inliyor. Tönbekici diyor ki: "Yarı İngilizce yarı Türkçe konuşmak bildiğiniz gibi çoktan beri çok in bir şey... Yıllardır bunu mesele eden etti, köşeler, kitaplar dolusu yazı yazdı. Sonuç: Savaş kaybedildi... Memleketin bütün tersaneleri İngilizce kelimeler tarafından bilfiil işgal edildi..." ??? Mutlu Tönbekici, yeni jenerasyonun konuşma örneklerine de yer veriyor yazısında. İşte bunlardan birkaçı: "Adam hopples yani anlıyor musun? Bırak gitsin." "Sen de amma egzajere ettin. O kadar da değil." "Abi barın orda iki çikın var. Profaylları nedir?" "Yeni ordırlar. Size onlardan gelen imeyli forvırdlayayım mı?" *** Tönbekici'nin tesbitlerine aynen katılıyorum. Yani, savaşı kaybediyoruz... Ama ben Wilhelm Humboldt gibi düşünmeyi sürdüreceğim: "Bir milletin gerçek yurdu, onun dilidir. Dil, milli dileği belirten güçlü bir varlıktır. Bir milletin dili yok olunca, milli duygu da çok geçmeden kaybedilebilir." Çünkü ben hâlâ, 'bir ülkeyi yok etmek istiyorsanız, ilk önce dilini ortadan kaldıracaksınız' görüşüne inanıyorum. Gerisi de pek umurumda değil...