Sirke ve şükür

A -
A +

Dağlara savurduğum sesin yankısı geldi. Yanına yeni sesler katarak geldi. Boşuna bağırmadığımı anladım. Hamdettim. Şükrettim. "Sözün faydası yoksa sükût et, varsa kınamayı bırak da şükürle coş!" diyen Mevlâna'ya uyacakken tam, yine O'na teslim oldum: "Hakk'a şükretmek herkese vâciptir. Ekşi yüzlü itirazcı mahrum ve meyus kalır. Ekşi suratlı olmak, şükür olsaydı; sirkeden daha şükredici bir kimse kalmazdı." (Mesnevî, I/1587-90) "Andolsun, şükrederseniz elbette sizin nimetinizi artırırım. Andolsun, nankörlük ederseniz hiç şüphesiz benim azâbım cidden çetindir" (İbrâhim, 14/7) ayet-i kerîmesi zaten anayasam olmuştu; sustum... Sükûtun kalbimi parçalayan serkeşliği, ıstırabı, eziyeti bir yana, dağlarda yankı bulan sesime ses verenlerin olduğunu gördüm, şükrettim. *** Ağlamayı bir erdem olarak görenlerin sesiydi, sesime karşılık veren. Ve ağlamanın şükrüne ermiş olanlardı. "Gözyaşı Medeniyeti, muhteşem bir kitap. Gerçekten, bizim medeniyetimizin gözyaşı üzerine kurulduğunu anlıyorsunuz. Allah, acılar göstererek gözyaşı akıtmak yerine; tefekkür deryasına dalarak gözyaşı akıtmayı nasib etsin. Amin!" diyen Cevdet Yücel Söztutan, "Gözyaşı rahmettir" mübarek hadis-i şerifini yeniden hatırlatıyordu acz tutan yüreğime. *** Uzaklardan (Samsun) ses veren Yasemin Baskın da ortak oldu derdime. O da bildi ki, "gözyaşı rahmettir..." "Buna mecbur değilim biliyorum ama; her hafta büyük bir merakla bekliyorum yazılarınızı. Her haftaki düşünme konum oluyor sizin yazı başlığınız. Artık az çok tahmin de edebiliyorum neler yazacağınızı. Gündemi yürek kelimelerinizle o kadar farklı ve yürekten anlatıyorsunuz ki; okuyan hiçkimsenin kayıtsız kalabileceğini düşünmüyorum. Siz yazarken, düşünürken ağladığınızı yazdınız ya; ben de ve eminim benim gibi onlarca hatta yüzlerce kişi de okurken ağladık... Kaleminiz ve yüreğiniz dert görmesin inşallah..." "Allah yüreğinizdeki güzellikleri günlerinize katar inşallah" diye seslenmesini sürdüren Baskın, yeni bir pencere aralıyor daralan bakışlarıma: "Aslında, yani bazen, karşındaki insana dua etmek istediğinde; 'Allah ağlatmasın' derler. Bazen mutlu olurum bu dua karşısında. Ama bazen de düşünürüm. Ağlama yeteneğim olmasaydı ne olurdu diye... Öncelikle en büyük hobim olan yağan yağmur altında yürürken ağlamak gibi bir lüksüm olmayacaktı. Sonra sıkıntılarımı hep içimde biriktirecek, tıpkı akamayan gözyaşlarım gibi içimde kocaman bir yığın, bir yumru olarak kalacaktı... Kurban olduğum Allah, bizim bilemediğimiz o kadar çok şeyi biliyor ki; sadece düşünmek yeterli galiba... Siz de yazılarınızda O'nu bize hatırlatan, O'nun keremini, kudretini anlatanlardan biri oluyorsunuz her hafta..." *** "Ne diyebilirim ki" diye katılıyor sesime, Ordu'dan İsa Yar dostumuz. "İçimize çöreklenen acıyı, suretimize yerleşen hüznü, daraltılan hayat alanlarımızda çaresizliğimizi ve 'normalleşmenin' sureta insana dönmekle mümkün olabileceğini/ acıyı böyle normalleşmeye tercih eden insanı gördüm yazınızda/ kendimi gördüm. Başka bir kültürün çocukları olsaydık bu acılarla her birimiz Dostoyevski, Kafka, Nietzche olurduk. Gözyaşı Medeniyeti'nin gönül eksenli varisleri olarak Yunus olabiliriz ama ne o istidat, ne de sabır. Zaman ahir, mekan gurbet/ her yer gurbet..." *** Üstad Necip Fazıl'ın, 'İyi insan nasıl olunur?" sorusuna, Abdülhakim Arvasi Efendi'nin, tek kelimelik "Nasip!" cevabını bilir misiniz? Biz de "vermek istemese, istemeyi vermezdi" hükmünce O'ndan talep ediyor, efalimizi de fiili dua haline getirmeye çalışıyoruz; hepsi bu. Gözyaşımız kurumasın yeter.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.